18-02-2019
Balkanlar, Türkçe ve önyargılar
Balkanlar ve Türkçe. Batı Trakya Türk Azınlığı'nın da içinde bulunduğu bu coğrafyada Türkçe ve Türk kimliği bugüne kadar birçok badire geçirdi ve geçirmeye devam ediyor.
1981 yılından bu yana Avrupa Birliği üyesi olduğumuz ülkemiz Yunanistan'da hala Türk kimliği kabul edilmiyor, isminde Türk kelimesi olan tarihi derneklerimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen, illegal sayılıyor. Hatta okullarımızda görev yapan Türkçe öğretmenlerinin kurduğu derneğe "Türkçe Müfredat Öğretmenleri Derneği" isminin verilmesine dahi izin verilmiyor. Ve daha neler, neler...
Peki Balkan coğrafyasında Türkçe ne durumda? Bu konuda Edirne'deki Trakya Üniversitesi'nde bir araştırma yayınlandı.
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Bülent Yıldırım, Balkanlar'da 2 milyon civarında kişinin Türkçe konuştuğunu belirtti.
Yıldırım, Türkler'in ve Türkçe'nin Balkanlar'daki varlığını koruduğunu ifade etti. Türkçe'nin Balkanlar'da yaşatıldığını ifade eden Yıldırım, bölgedeki en yoğun Türk nüfusun Bulgaristan'da olduğunu söyledi.
Türklerin, Bulgaristan nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturduğunu anlatan Yıldırım, şöyle konuştu: "En son 2011 sayımlarında, ana dili Türkçe olan nüfus 605 bin kişidir. Tabii bu rakam tam olarak gerçeği yansıtmıyor. Bir önceki 2001 sayımında 746 bin civarındaydı. Bunun düşük gözükmesinin nedeni, Bulgaristan'ın Avrupa Birliği'ne girmesinin ardından binlerce Türk, Avrupa'ya çalışmaya gitti ve sayımda orada olmadıkları için nüfus az gözükmüştür. Bulgaristan'da hala 800 bin civarında Türk var. Bulgaristan'da 1 milyon 500 bin kişinin Türkçe konuştuğunu söyleyebiliriz."
Bülent Yıldırım, "Yunanistan Batı Trakya'da yaklaşık 150 bin Türk nüfusu var. Bunun yanında Rodos, İstanköy ve 12 Adalar'da az da olsa 5 bin kadar bir Türk var. Romanya'da 150 bin civarında bir Türk nüfusu var. Makedonya'da 100 bin, Kosova'da ise 70 bin civarında bir Türk nüfus var. Bu rakamlara baktığımızda Bulgaristan'da Türkçe konuşan 1 milyon 500 insanla birlikte 2 milyon civarında insanın Balkanlar'da Türkçe konuştuğunu ve Türk dilini yaşattığını söyleyebiliriz." diye konuştu.
Evet, akademisyen Bülent Yıldırım'ın ifadeleri böyle. Tüm zorluklara ve engellemelere rağmen ayakta duran ve yaşayan bir kültür var. Türkçe dili ise bu kültürün temel direği.
Balkanlar coğrafyasında Türk topluluklarının yaşadığı sıkıntıları en yoğun bir şekilde şüphesiz ki Bulgaristan Türkleri yaşadı. Zorla göçe zorlamadan tutun da, zorla isim değiştirme ve Türkçe konuşma yasağına kadar en acımasız asimilasyon politikalarına maruz kaldı Bulgaristan Türkleri.
Ülkemiz Yunanistan'a gelince. Demokratik blokta yer alan ülkemiz Yunanistan, kendi içindeki Türk toplumuna hiç de demokrasiyle bağdaşmayacak uygulamaları reva gördü. Türk kimliğini çok uzun yıllardan bu yana kabul etmeyen ve inkarcı bir politika güden Yunanistan, Türkçe dili için de deyim yerindeyse "kamuflaj" politikası uyguluyor. Türkçe'yi mümkün mertebe "görünmez" kılmaya çalışıyor. Hatırlayacaksınız bundan birkaç yıl önce Gümülcine'de eski valilik salonunda düzenlenen azınlık eğitimiyle ilgili bir konferansta Türkçe sunum yapılması engellenmişti. Aynı dönemde eyalet eğitim müdürü, okullarda ders saatleri dışında Türkçe'yi talimatla yasaklamaya kalkışmıştı. Ancak gösterilen tepkiler sonrasında bundan vazgeçilmişti.
Fakat ne yazık ki Türk kimliğine ve Türkçe'ye olan tahammülsüzlük devam ediyor. Düşünün ki Başbakanımız Aleksis Çipras on gün önce gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti sırasında açıklamalarında İstanbul'daki azınlıktan bahsederken "Yunan azınlığı" , Batı Trakya'daki azınlıktan bahsederken "Müslüman azınlığı" diye bahsetti. Üstelik de bu konularda en az önyargıya sahip olduğunu düşündüğümüz başbakan olan Çipras yapıyor bunu. Azınlığın tarihi derneklerinin ismindeki "Türk" kelimesi nedeniyle AİHM kararlarına rağmen ve on yılı aşkın süredir yapılan uyarılara ve çağrılara rağmen hala resmiyetlerinin iade edilmemesi, azınlığın sahip olduğu kimliğe ve kültüre olan tahammülsüzlüğün bir parçası değilse nedir?
Bunun da ötesinde azınlık okullarında görev yapan öğretmenlere "Türkçe Müfredatı Öğretmenleri" ismini taşıyan bir derneğin dahi kurulmasına izin verilmemesi neyin nesidir Allah aşkına? Bu ne biçim bir önyargıdır? Azınlık okullarındaki müfredattan bahsederken "Yunanca müfredatı" derken bunun yanında "Türkçe müfredat" diyemeyip de bunun yerine "Azınlık müfredatı" demenin amacı, gayesi nedir? Bir amaç - gaye var mıdır, yoksa önyargının, fobinin, milliyetçiliğin post modern şekli midir bu?
Ne olursa olsun, demokrasiyle ve dahi gerçeklikle, realiteyle uzaktan yakından ilgili ve alakası olmayan bir uygulamadır. Ve Türk kimliğinin de, Türkçe'nin de yaşıyor olduğu gerçeğini asla değiştirmeyecektir...
18 Şubat 2019 Pazartesi 15:00