13-08-2018
Müftülük Sorunu - 2
Bu haftaki gündemimizin ana konusunu müftülük sorunuyla ilgili gelişmeler oluşturmaya devam ediyor. Geçen sayımızın manşetini mecliste kabul edilen müftülük yasasındaki değişikliğe ayırmıştık. Bu hafta da aynı konuyla devam ediyoruz.
Malum, müftülük sorunu Batı Trakya Türk Azınlığı'nın yıllarca çözüm bekleyen ana sorunlarından birisi. Belki soydaşın günlük hayatını, günlük yaşantısını doğrudan etkilemiyor olabilir ancak müftülük meselesi bu toplumun en önemli kurumsal problemlerinden biri ve azınlık haklarıyla alakalı ve azınlık meselesi. Ve bu sorun yıllarca çözüm bekledi.
Gazete olarak yapılan yasa değişikliği ışığında müftülük konusuyla alakalı olarak bundan sonra neler yaşanabileceğini ve azınlığın nasıl bir beklenti içinde olduğunu siyasilerle konuştuk. Milletvekilleri Hüseyin Zeybek, İlhan Ahmet ve DEB Partisi Başkanı Mustafa Ali Çavuş, gazetemizin sorularına cevap verdiler ve düşüncelerini kamuoyuyla paylaştılar. Onların söylediklerini haber sayfalarında okuyabilirsiniz.
Yaptığımız röportajlara ve hafta boyunca bu konuda yaptığımız sohbet ve değerlendirmelere dayanarak birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Bir defa şunu söylemek mümkün: Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı "müftülük sorunu"nun çözüme kavuşmasını istiyor. Böyle bir arzusu ve beklentisi var. Ancak her türlü "çözüme" de eyvallah demeye niyetli değil. Bu da bir ihtiyacı ortaya koyuyor. Devlet tarafından ciddi ve kalıcı bir çözüm önerisinin getirilmesi. Bu sorunun ortadan kalkması ve bu alanda "normalleşme sürecinin" yaşanması için devlet tarafından sağlam bir iradenin ortaya konması şart.
İkinci nokta şu: Yapılan yasa değişikliğiyle tayinli müftülerin emekliye sevk edilmesi bu sorunun giderilmesi için sadece bir başlangıcı teşkil etmelidir. Yani bunun devam gelmezse burada bir çözümden bahsedilemez. Hatta çözüm getirmek için girişim bile sayılmaz.
Öyle anlaşılıyor ki, hükümet tayinlilerin emekliliğe sevk edilmesinden sonra Gümülcine ve İskeçe müftülüklerine bir süreliğine "müftü naibi" atayacak. Bunu da müftülük kurumunda yapmak istediği değişiklikleri ve yapısal reformları "rahat" bir şekilde gerçekleştirebilmek adına yapacak. Bu sürecin kısa olması azınlık tarafından kabul edilebilir ve makul bulunabilir.
Ancak bu sürenin uzaması ve hatta daimi hale getirilmesi bugüne kadar olan manzaranın değişmeyeceği gibi, durumu daha vahim hale getirebilir. Burada çok önemli bir nokta daha var. O da müftülüklerde yapılması istenen veya planlanan "reform". Müftülükleri "yeniliyoruz ve reform yapıyoruz" diyerek azınlığın bu kurumunun içi tamamen boşaltılırsa bunun adına "reform" falan denmez. Bu "böyle olacak" demiyorum. Eğer böyle bir düşünce varsa, yani "reform" görüntüsü altında müftülüğün kurumsal olarak rolü, gücü, yetkisi ve etkisi sıfırlanacaksa yine yanlış olur. Zira, azınlığın söz sahibi olacağı, azınlık toplumu içinde etkili bir kurum olarak müftülük olmazsa, o zaman başka yapılar ortaya çıkabilir ki, bu azınlığın da yararına olmaz, vatandaşı olduğumuz devletin de zararına olmaz. Azınlığın tarihi ve aynı zamanda sağlıklı kurumlarından bugüne kadar bir zarar gelmedi. Umarız ki bu gerçeği idrak etmesi gerekenler bir an önce idrak ederler.
Batı Trakya Türk Azınlığı'nın müftülük meselesindeki bir numaralı şartı seçimdir. Yani müftülerin bir seçim yöntemiyle işbaşına gelmelerini talep etmektedir. Bu siyasilerle yaptığımız röportajda da bir kez daha ortaya çıktı. Müftü olacak kişilerin, geniş toplum kesimi tarafından kabul görmesinin yanısıra, müftünün belirlenmesi için benimsenecek yöntem de çok önemli. Belirlenecek müftünün meşruluğu ve azınlık tarafından kabul edilmesi, onun belirlenecek - seçilecek yönteme bağlı. Burası çok net.
Bu meseleyle alakalı röportajlarda da görüleceği gibi müftülerin belirlenmesiyle ilgili olarak azınlığın talebi ve beklentisi konusunda "seçici kurul" yöntemi öne çıkıyor. Yani azınlığımızın dini lideri olacak kişinin bir kurul tarafından seçilmesi isteniyor. Bu da Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu'nun en doğal ve meşru hakkı. Kaldı ki böyle olmaması halinde sorunun çözüme kavuşmuş olmayacağı da açık. Tabii ki "seçici kurul"un geniş bir temsil gücüne sahip olması da şart. Bu konuda bugüne kadar görüş beyan eden azınlık temsilcileri de bunun formülünü ortaya koyuyorlar aslında. Camilerimizde görev yapan aktif din görevlileri ve seçilmiş mütevelli heyetlerinden oluşacak bir kurul. Teklif olarak en yoğun olarak ortaya konan yöntem budur.
Önemli bir konu da hükümetin ve bakanlığın bu süreci nasıl yöneteceği. Azınlık kamuoyu bu konuda ayrıntılı bilgi sahibi değil. Nasıl bir çözüm düşünülüyor? Bunda hükümet ve bakanlık ne kadar samimi? Bu sorulara ne yazık ki şu anda net ve tatmin edici yanıtlar vermek pek mümkün değil.
Daha önce de dediğim gibi azınlık müftülük sorununun çözüme kavuşmasını istiyor. Ancak "nasıl olursa olsun" bir çözüm değil, kalıcı ve demokratik bir çözüme evet diyeceği de akıllardan çıkartılmamalı. Yukarıda çizdiğim çerçeveyle de bunun formülünü özetlemeye çalıştım.
13 Ağustos 2018 Pazartesi 14:41