06-03-2017
Anaokullarda yeni uygulama - Aleksandria'da mescit kapatmak
Devletin azınlıkla ilgili olarak anaokulları konusunda bir adım atması için on yılın geçmesi gerekti. 2006 yılında ülkemizde anaokulu eğitimi zorunlu hale getirilmişti. Batı Trakya Türk azınlığı ise 2006'dan önce de, daha sonra da anaokulu eğitimi konusunda taleplerini dile getirdi. Azınlığın bu konudaki talebi; azınlık eğitimi statüsünde, yani faaliyetteki azınlık ilkokulları modelinde anaokulları.
Her konuda olduğu gibi devlet, bu konuda da azınlığın sesini duymak istemedi. Diğer tüm konularda olduğu gibi bu konuda da kulaklarını tıkadı. Nasıl ki "SÖPA kapatılsın, yerine daha iyi bir sistem kurulsun" talepleri uzun yıllar boyunca dikkate alınmadıysa, zorunlu eğitim kapsamına alınmasının üzerinden on yıl geçmesine rağmen anaokulları konusunda daha yeni bir adım atılmak isteniyor.
Ancak bu atılmak istenen adıma tam anlamıyla sevinemiyoruz. Zira, yapılmak istenen uygulama, azınlığın demokratik ve haklı talebine yanıt vermekten çok soru işaretleri doğuruyor. Bu konuda "nankörlük etmeyin" diyenlerin de olduğunu ve bu uygulamayı savunanların olduğunu biliyorum. Ben de bu konudaki düşüncelerimi net bir şekilde paylaşmak istiyorum.
Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı, devletten sorunlarının ve beklentilerinin iyi niyetle çözüme kavuşturulmasını istiyor ve bekliyor. Sorunu çözerken yeni sorunlara gebe bir sistem istemiyor. Ha devlet türlü çeşitli yöntemlerle başka sorunlara gebe "çözümleri" dayatabilir. Hatta uygulamaya da koydurtabilir. Fakat bu; yanlışı, antidemokratik düşünceyi, baskı ve dayatma politikasını gizlemeye yetmez.
Azınlık yıllarca Türkçe ve Yunanca eğitim verecek azınlık anaokulları talep ediyor. Yani azınlık ilkokullarına benzer bir sistemle çalışacak anaokulları. Bu uygulamayla bu talebe cevap verilmiyor. Bu bir.
Azınlık insanının yaşadığı bölgelerde faaliyet gösteren mevcut devlet anaokullarında "iki dilli bir anaokulu" sistemine de geçiş sözkonusu değil. Zira, şöyle bir sistem öngörülüyor; anaokulu sınıfında düne kadar ders yapan, dersi Yunanca yapan anaokulu öğretmeninin yanına ikinci bir eleman gelecek. Öğretmen yerine eleman kelimesini bilerek kullanıyorum. Öngörülen uygulamaya göre bu eleman çocukların ana dilini bilecek ve Yunanca'nın daha iyi kullanılması ve öğrenilmesi için öğretmen ile çocuklar arasında bir nevi tercümanlık veya yardımcılık görevini yerine getirecek. Yani dengeli bir şekilde yapılacak iki dilli eğitim sürecinden bahsetmek mümkün değil.
Yukarıda bahsetmeye çalıştığımız olay, uygulamanın eğitsel boyutuyla ilgili. Yani gerek statü ve gerekse eğitsel anlamda pilot olarak uygulanacak sistem azınlığın taleplerinden hayli uzak.
Gelelim olayın diğer boyutuna. Pilot uygulamayı hayata geçirecek kurum Eğitim Bakanlığı'na bağlı Eğitim Politikaları Enstitüsü. Enstitü, geçtiğimiz günlerde yayınladığı açıklamayla yeni uygulamayı duyurdu. Açıklamada uygulamanın amacı; "azınlık çocuklarının uyumlu bir şekilde sosyalleşmesi, Yunanca'nın daha iyi öğrenilmesi ve çocukların ilkokula daha iyi hazırlanması" olarak açıklanıyor. Bu yapılırken de çocukların ana dilinin destek unsuru olarak kullanılacağı ifade ediliyor. Açıklamada; Yunanca'dan bahsedilmesi ancak Türkçe'den hiç bahsedilmiyor olması eksik ve yanlış. Eğer azınlığın eğitim dili Türkçe ve Yunanca ise o zaman bu noktada "Türkçe" neden belirtilmiyor? Özel bir sebebi mi var?
Azınlığın bu konuda kafasındaki soru işaretleri, bazı çevrelerin, bazı eğitimcilerin ve özellikle de hükümetin küçük ortağı ANEL temsilcilerinin "yeni uygulama sayesinde Pomakça ve Roman dili azınlığın eğitimine dahil ediliyor" türünden açıklamalarla daha da arttı. Bu tür yeni uygulamalarda, azınlığın kabul etmediği durumların ortaya çıkması istenmiyorsa o zaman sözkonusu uygulamada olduğu gibi "açık pencere"lerin bırakılmaması şart. Korkarım, birileri iyi niyetle bile olsa "kaş yapayım" derken "göz çıkartma" riskiyle karşı karşıya kalacak. Yeni uygulama hayata geçirilmeden azınlık kuruluşları ve temsilcileriyle diyalog halinde gerekli tadilatın yapılması kaçınılmaz. Tabii ki eğer "kaş yapılmak" isteniyorsa.
*****
Veria'nın Aleksandria ilçesindeki derneğin mescidinin kapatıldığını büyük bir şaşkınlıkla öğrendik. Derneğin tüzüğünde herşey belirtilmesine rağmen, böyle bir uygulamanın yaşanmış olması Yunanistan'ın demokrasi ve hoşgörü karnesini olumsuz etkiler. Mescidin ve derneğin üstelik de yazılı bir talimat ve karar olmamasına rağmen kapatılması hem düşündürücü hem endişe vericidir. Doğup büyüdükleri topraklardan kilometrelerce uzağa göç ederek daha iyi bir gelecek arayan azınlık insanını, temel din hürriyetinden mahrum bırakmak ve onlara Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'na ait olduklarını "hatırlatırcasına" bu muameleyi reva görmek en hafif tabiriyle "haksızlıktır". Yazık, hem de çok yazık...
6 Mart 2017 Pazartesi 10:20