Anasayfa
30-01-2017
Kıskaç...
Üç azınlık temsilcisi. İkisi seçilmiş müftü. Üçüncüsü de dernek başkanı. Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif ve İskeçe Müftüsü Ahmet Mete ile Gümülcine Türk Gençler Birliği Başkanı Koray Hasan'dan bahsediyorum.

Malum, son dönemde (bu dönem bir - bir buçuk yıla kadar uzatılabilir) Batı Trakya Türk Azınlığı'na yönelik sıkı bir takip ve adli bir kontrol ve kovuşturma sözkonusu. Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği şubelerine yönelik olarak başlatılan adli süreç kısa sürede genişletildi. Azınlığın seçilmiş müftüleri çeşitlik sebeplerle ifadelere çağrılmaya başlandı, onu azınlık belediye başkanları izledi. DEB partisi yöneticileri aleyhine suç duyuruları ve ifadeye çağırma olayı takip etti. Son olarak azınlık belediye başkanının gözaltına alınması ve Gümülcine Türk Gençler Birliği'ne dernek başkanının deyimiyle beş kez yapılan polis kontrolü ve ifadeye başvurma olayı. Zaten azınlık basınına yönelik öteden beri bir kıskaç devam ediyordu.

Son bir hafta içinde ise üç azınlık temsilcisi bir veya iki gün arayla emniyete ifadeye çağrıldı. Olay Gümülcine Türk Gençler Birliği'ne yapılan polis kontrolleri ve akabinde başkana gönderilen ifadeye davet etme yazısıyla başlıyor. 18 Ocak Çarşamba akşamı iki polis memuru ismindeki "Türk" kelimesinden ötürü 1980'lerin başlarında tabelası sökülen ve daha sonra da mahkeme kararıyla resmiyeti iptal edilen Gümülcine Türk Gençler Birliği'ne gelip derneğin başkanı Koray Hasan'ı ifade vermek üzere emniyete çağırıyorlar. Gerekçe; izinsiz tadilat yapmak. Başkan Koray Hasan iki gün müddet isteyip, 21 Ocak Cumartesi günü yazılı olarak ifade veriyor.

Pazartesi günü ise Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif, Gümülcine Emniyet Müdürlüğü'nün yolunu tutuyor. Gerekçe; DEB Partisi Genel Merkezi'nin açılışında yaptığı konuşma. Özellikle de konuşma sırasında DEB Partisi ve Avrupa Birliği amblemlerini olduğu ve üstünde "Avrupa Avrupa Dus Sesimizi" yazan bayrağı eline alması. İbrahim Şerif'in bu ifadeye çağrılması ikinci oluyor. Daha önce de aynı olayla ilgili olarak ifadeye çağrılmıştı. Yine DEB Partisi'nin genel merkezinin açılışıyla ilgili olarak. Üçüncü kez ifadeye çağrılır mı, bilinmez.

Hemen ertesi gün, yani 24 Ocak Salı günü ise İskeçe Müftüsü Ahmet Mete gidiyor ifade vermeye. Gerekçe; daha önce Gökçepınar'da yaptığı bir konuşmada Yahudiler hakkındaki yorumları ve meşhur 240 İmam Yasası'yla ilgili eleştirileri. İfade bu çerçevede alınıyor. müftü Mete'nin Yahudilerle ilgili yorumları hakkında özür yazısı yayınladığını da hatırlatmak gerekir.

Bu olaylar ilk değil. Bir burbuçuk yıldan beri azınlık temsilcileri ve azınlık kurumları üzerinde bir adli kıskaç oluşturuldu. En ufak bir vesilede hemen adli kovuşturma devreye sokuluyor. Bu yöntem ülkede ve özellikle Batı Trakya'da "hukukun üstünlüğünü temin etmekten" çok bir "sindirme" ve "bıktırma" aracı olarak kullanıldığı izlenimi ve inancı var azınlık toplumunda. "Hukukun üstünlüğü" diye bir kaygı olsaydı eğer, buna Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını uygulamakla başlanırdı. Türk azınlığın haklı ve demokratik taleplerinin yerine getirilmesiyle başlanırdı. Azınlık toplumu ve azınlık temsilcilerinin adeta bir kıskaç altına alınması da neyin nesi? Azınlığa böyle bir muamele reva görülürken, neden örneğin İskeçe Azınlık Ortaokul - Lisesi'nin bina sorunu çözüme kavuşturulmuyor. Neden vakıflar sorununa çözüm getirilmiyor. Neden azınlığın yıllardır bekleyen sorunları çözüme kavuşturulmuyor? Haa, bir de şöyle soralım; neden azınlığımızın milletvekilleri bu sorunların çözümü için planlı programlı bir çalışma içine girmiyor. Neden azınlık olarak maruz kalınan hukuksuzluları, baskıları haykırmıyoruz. Neden kollektif olarak mücadele etmek hep ikinci plana bırakılıyor.

Bu soruların cevapları tabii ki önemli. Ancak şunu ifade etmek isterim ki; azınlık kurumları ve azınlık temsilcileri üzerindeki son dönemde etkili olan adli kovuşturma kıskacının, azınlık milletvekilleri tarafından sorgulanması ve bu konuda harekete geçilmesi zaruri hale gelmiştir.









30 Ocak 2017 Pazartesi 16:21

Diğer yazılar >