02-01-2017
2016 ve iki olay...
Her yılın son sayısında geride bıraktığımız yılın bir değerledirmesini, bir özetini yaparız. Gazetedeki arkadaşlar arasında biz buna "yılın anatomisi" veya kısaca "kronoloji" diyoruz. Yine öyle bir döneme geldik işte. Koca bir yılı devirdik. Acısıyla, tatlısıyla, umutlarla, hayal kırıklıklarıyla bir yıl daha mazi oldu.
Bu yılın önemli olaylarını özetlemek için gazete manşetlerinde her yıl sonu yaptığımız "gezinti" aynı zamanda geride bırakılan yılı da kısaca hatırlamamıza vesile oluyor. neler yaşanmış, neler söylenmiş, geleceğe dair neler yaşanabilir, bu çalışmayı yaparken akla gelen şeyler olagelmiştir.
2016 yılının birinci altı ayına baktığımızda Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı açısından iki olay göze çarpıyor. Kayda değer olaylar elbette ki daha fazla. ancak iki olay var ki "azınlık hakları" açısından önemli. Önemli olduğu kadar da vatandaşı olduğumuz devletin, Batı Trakya Türklerine bakış açısını anlama açısından çok özel ipuçları veriyor.
Birinci olay 1 Nisan tarihli. Hatırlayacaksınız, Doğu Makedonya Trakya Eyalet Müdürü Panayotis Keramaris azınlık ilkokullarına bir genelge göndermişti. Tarih 1 Nisan 2016'yı gösteriyordu. Genelge, azınlık okullarında öğretmenlerin öğrencilere yönelik yaptıkları konuşma, duyuru ve ilanları sadece Yunanca dilinde yapmalarını emrediyordu. Yani bu genelge "Türkçe dersleri dışında okulda öğretmenler çocuklara Türkçe konuşmayacak" diyordu. Bunu "meali" aynen bu!
Tabii olay azınlığın büyük bir tepkisine neden oldu. Hatta o günlerde Batı Trakya'yı ziyaret eden dönemin Türkiye'nin Atina Büyükelçisi Kerim Uras da sert tepki göstermişti bu duruma. Gösterilen tepkiler üzerine eyalet eğitim müdürü -tam olarak yayınladığı genelgeyi iptal etmese de- bir geri adım atarak konuyla ilgili ikinci bir yazı yayınladı. Hayata geçirilmek istenen "Türkçe yasağı" bir anlamda geri alındı. Fakat burada tekrar hazırlatmak isterim ki; "Yayınladığım şu sayılı genelgeyi iptal ediyorum" diye bir yazı veya karar veya genelge yayınlanmadı. Uygulama hayata geçirilmeden durduruldu. Gerçi okullardaki fiili uygulamada şu anda dahi o genelgenin "ruhunu" görmek mümkün.
Türkçe'ye yasak getiren bu genelge son derece "yanlış" bir düşüncenin ürünüdür. Hatta "ırkçı" bir genelgedir. Bunun uygulanması şöyle dursun, düşünülmesi bile rencide edicidir. Azınlığın resmi dili olan ve aynı zamanda azınlığın eğitim dili olan Türkçe, azınlık okullarında rahatça ve özgürce kullanılamayacaksa, Türkçe öğretmenleri Türk çocuklarına üstelik de azınlık okulunda özgür bir şekilde konuşamayacaksa ve bu konu idari genelgelerle belirlenecekse o zaman bunun adı nedir? Bunu demokrasi ve hukukla, kanunla açıklayabilecek insan var mı? O zaman azınlık okulunun anlamı ne? Yıllarca tahrif edilen azınlık eğitimi ve azınlık okuluna olan bu tahammülsüzlük nedir? Umut edelim de 2017'de veya daha sonraki yıllarda uygulamaya konamayan bu genelgeyi "hatırlayıp" da raftan indirmek isteyen birileri çıkmaz.
2016 yılının bana göre çok önemli bir diğer olayı da Cumhurbaşkanı sayın Prokopis Pavlopulos'un Gümülcine'nin Yunanistan'a ilhakının kutlandığı 14 Mayıs kutlamaları vesilesiyle Gümülcine'ye gerçekleştirdiği ziyaret esnasında yaptığı azınlıkla ilgili konuşmadır. Sayın Cumhurbaşkanı Rodop Sanayi ve Ticaret Odası'ndaki konuşmasının önemli bir bölümünü azınlığa ayırmıştı. O konuşma sırasında "Lozan antlaşmasının Batı Trakya'da dini azınlık, İstanbul'da da etnik azınlık öngördüğünü" söyledi. "Batı Trakya'daki azınlık dini azınlıktır" dedi. "Buradaki azınlık milli bir azınlık değildir" dedi. "Bu azınlığın milli kimliği yoktur" dedi. "İstanbul'dakiler ise Yunan'dır" dedi. "Oradaki azınlık etnik azınlıktır" dedi. "Azınlık da (Batı Trakya'daki azınlığı kastederek) buna saygı göstermelidir" dedi. Hatta "Azınlığın seçilmiş temsilcileri de buna saygı göstererek yasallığa uymalıdır" şeklinde yorumlarda bulundu. Yani dolaylı da olsa "Azınlığa Türk demenin uluslararası anlaşmalara ve yasallığa aykırılık arzedeceğini" söylemeye çalıştı kibarca.
Lozan antlaşmasının hiçbir yerde etnik azınlık öngörmediğin söylemeye gerek var mı bilemiyorum. Cumhurbaşkanı sayın Pavlopulos'un Lozan antlaşmasının azınlıklarla ilgili bölümünü gözden geçirmesi halinde bu konunun netlik kazanacağına inanmak istiyorum.
Ancak benim dikkatimi çeken ve "vahim" bulduğum nokta başka. Sayın Cumhurbaşkanı Batı Trakya'ya, Gümülcine'ye geliyor ve yaptığı konuşmada Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'nın milli kimliği olmadığını, öngörülmediğini ve milli kimliğinin olamayacağını söylüyor. "Buna temsilcileriniz dahil, hepiniz riayet edeceksiniz" diyor. Bu olay, azınlığın hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya yöneliktir. Ne yazık ki böyle. Zira, bir toplumun dini veya milli bir kimliğe sahip olması ve bu kimliğini, bu bilincini yaşamasını veya ifade etmesini engellemek ya da yasaklamak en hafif tabirle özgürlükleri kısıtlamaktır. Ülkemin Cumhurbaşkanı'ndan özgürlüklerin kısıtlanmasına yönelik bir söylem değil, demokrasi, insan ve azınlık haklarını savunan ve geçmişte yapılan hataların düzeltilmesine ve bu hatalardan dolayı toplumdan özür dileyen bir konuşma beklerdim.
"Hoşgeldin" demeye hazırlandığımız yeni yılın hem Batı Trakya'ya hem dünyaya güzellikler getirmesini tüm kalbimle temenni ediyorum.
2 Ocak 2017 Pazartesi 18:37