26-04-2016
Azınlık ve azınlık eğitimi nereye gidiyor?
Gazetemiz geçen hafta yayınlanmadığı için eyalet eğitim müdürü Keramaris'in azınlık okullarında Türkçe'nin kullanımına kısıtlama getiren genelgesinden sonraki günderde meydanan gelen tepkileri ve bu konuyla alakalı ikinci genelgesini ele alamadık. Gerçi Türkçe'yle ilgili iki genelgenin dışında şu birkaç gün içinde Batı Trakya Türk Azınlığı'nı ilgilendiren başka olaylar da yaşandı.
Şahin'deki azınlık ilkokulunda görevli öğtmenin sosyal medyada önce paylaştığı tepkilerden sonra da sildiği azınlık insanını hedef alan hakaretvari ve aynı zamanda düşündürücü açıklamalarıyla sınırlı kalmadı olaylar. Azınlık insanına ve azınlığın kimliğine ve kültürüne bir hınç içinde olan insanların okullarımızda görev yapıyor olması kaygı verici. Azınlığın Türkçe konuşmasına tahammül edemeyen ve bundan rahatsızlık duyan insanların varlığı karşısında "pes` demekten başka bir şey bulamıyorum!
"Türkçe konuşma genelgesi"ne dönecek olursak. Doğu Makedonya Trakya Eyalet Eğitim Müdürü Panayotis Keramaris'in talimatıyla 1 Nisan 2016 tarihinde azınlık okullarına bir genelge gönderildi. Genelge belirli bir konuya yönelikti. Öğretmenlerin okuldaki öğrencilere yaptığı açıklama, duyuru ve ilanların hangi dilde yapılacağını belirliyordu. Genelgede bundan böyle öğrencilere yapılacak açıklamaların resmi dilde (yani Yunanca olarak) yapılması isteniyordu. Yunanlı öğretmenler bunu zaten Yunanca yaptıkları için aslında genelge Türk azınlık mensubu öğretmenlere yönelikti. Bu öğretmenlere "bundan sonra öğrencilere yapacağınız açıklamaları Türkçe değil, Yunanca yapacaksınız" deniyordu. Yani Türkçe'nin kullanımına çok ciddi bir sınırlama getiriliyordu. Azınlık kurumları ve temsilcileri buna sert tepki gösterdi. Olay patlak verdiği günlerde Batı Trakya'yı ziyaret eden Türkiye'nin Atina Büyükelçisi Kerim Uras'ın da Lozan antlaşmasına atıfta bulunarak genelgeye sert tepki verdiğini hatırlatmakta fayda var.
Sayın Keramaris tepkiler üzerine olayı basına yaptığı açıklamalarla geçiştirmeye çalıştı. Sonra eyalet eğitim müdürlüğü adına yazılı bir açıklama yaptı. Ancak tepkilerin devam etmesi nedeniyle 1 Nisan'da yaptığı gibi okullara bir genelge göndermek zorunda kaldı. Genelgeyi 11 Nisan günü gönderdi. Yani Türkçe'ye kısıtlama getirdiği genelgeden on gün sonra. Genelgede özetle; azınlık okullarının Lozan antlaşması ve ilgili protokoller uyarınca çift dilli olduğunu, devletin ve eğitim bakanlığının iki dilin özgürce kullanımını sağladığını belirtiyor. Bunun yanısıra bazı okullarda iki dilden birinin (Yunanca'yı kastediyor ancak belirtmiyor) hiç duyulmadığını bu yüzden de eğitimciler arasında oluşan sorunların çözümü için sözkonusu genelgelerin okullara gönderildiğini savunuyor. 11 Nisan 2016 tarihli olan ve 1 Nisan 2016 tarihli genelgeyi "tamir" veya "iptal" etmeye yönelik genelgede bunlar var.
Peki bu genelge eski genelgeyi iptal ediyor mu? Tam anlamıyla "iptal ediyor" demek çok zor. Çünkü birinci genelgede spesifik bir konu ele alınıyor. Ve net bir talimat veriliyor. 11 Nisan tarihli genelgede ise daha çok bir genelleme yapılıyor. Azınlık eğitimi statüsünün Lozan antlaşmasıyla belirlendiğinin teyit edimesi, bu konuda farklı yorumlar yapanlara karşı iyi bir hatırlatma olmasına rağmen, bir önceki genelgeden farklı olarak bir genelleme yapılması sözkonusu. Buna rağmen azınlık kamuoyu ve eğitim camiası son genelgeyle biraz da olsa rahatladı, kısmen de olsa tatmin oldu. Fakat akıllarda hala soru işaretleri var. Olayın bundan sonraki kısmı, daha çok uygulamada nelerin yaşanacağıyla yakından ilgili. Azınlık okullarındaki uygulamaların çok iyi bir şekilde takip edilmesi gerekir. Gerek derslerde, gerekse ders dışında okullarımızdaki tüm işleyişin mercek altına alınması ve hassasiyetle takip edilmesi şart. Zira, 1 Nisan tarihli genelgeden sonra bazı okullarda Türkçe öğretmenleri üzerinde baskı kurulmaya çalışıldığına ve bazı durumda öğretmenlerin Türkçe konuşmayla ilgili "uyarılara" muhatap olduğu haberleri geliyor. Şahin'deki öğretmenin de sosyal medyada yaptığı ve köyde rahatsızlık yaratan, tepki doğuran paylaşımının bu tartışmalardan etkilenerek yapılan bir eylem olduğunu söylemek mümkün.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız olayların mürekkebi kurumamışken, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği'nin şubelerine yapılan baskın ve kontrollerin haberi geldi. Bu ilk değil tabii ki. Derneğin faaliyetlerinin yanısıra, çocuklara yönelik faaliyetlerin de yapıldığı şubelere yapılan baskınlar son dönemde oldukça arttı. Bu kez savcı da gelmiş bu kontrollere.
Tüm bu olaylar, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'nın kesinlikle hak etmediği şeyler. Anayasal hakkı olan, hem uluslararası hukukun hem de ulusal hukukun garanti altına aldığı azınlık eğitiminin kısıtlandığı, sınırlandırıldığı bu ortamın bir an önce son bulması gerekir. Azınlık, yeni sorunlar değil, mevcut sorunların çözümünü bekliyor ve istiyor.