14-03-2015
"Yüz Metre Koşusu" gibi seçim
Pazar günü sandık başına gidiyoruz. Kışın ortasında yapılan ekspres bir seçim dönemi yaşadık. Adayların belirlenmesinden sonra seçim gününe kadar 15 günlük bir yarış oldu. Herşey çık hızlı ve çok acele bir şekilde gelişti.
Ülkemiz Yunanistan'ın böylesine hızlı bir seçim döneminden sonra bir değişime doğru yol aldığını söyleyebiliriz. 1974 yılında sona eren askeri Cunta yönetiminden sonra bugüne uzanan 41 yıl boyunca ilk kez PASOK ve YDP'nin dışında bir parti iktidara yürüyor. Bu yürüyüşün hedefe ulaşıp ulaşmayacağını veya hangi ölçüde ulaşacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Biraz açalım. Son bir yıl içinde Yunanistan'da yapılan seçim anketlerinde anamuhalefet SİRİZA partisinin birinciliği sözkonusu. Seçim söylentilerinin hız kazandığı sonbahar aylarından itibaren bu durum iyice sabit bir hal almıştı. Yunanistan son beş yıldır ekonomik kriz, troyka ve memorandum dışında neredeyse başka bir şeyle ilgilenmiyor. Refah düzeyi yüksek düzeylerde seyreden, en azından Balkan ülkeleri arasında vatandaşlarının en rahat ve zengin bir hayat yaşayan ülkesiydi Yunanistan. Taa ki 2010 yılında memorandum imzalanınca ve "rüya" bitinceye kadar. "Rüya" diyorum zira Yunansitan'ın son 20 - 25 yıl boyunca yaşadığı "rahatlığı" hak etmediği ve borçla yaşayan bir ülke olduğunu söyleyenler oldukça çok. Ancak bu durumdan faydalanan ve "rüyanın" devam etmesinde siyasi menfaat gören hükümetler yıllarca gerçeği görmek ve duymak istemedi. Sonuçta bir gün bütün bir ülke acı gerçekle yüzleşmek zorunda kaldı. Hayat standardının çok kısa sürede olağanüstü düzeyde düşmesi ülkedeki siyasi tabloyu da altüst etti. Ancak yıllarca iktidarı elinde tutan güçler, beş yıllık ekonomik kriz döneminde de hükümet olmaya devam etti. Bu durum 40 yıl boyunca iktidar olmanın getirdiği bir güç mü, yoksa muhalefetin başarısızlığı mı? Yoksa halkın iki büyük siyasi gücün pençesinden kopamaması mıydı?
25 Ocak seçimlerinin neredeyse tek gündem maddesi ekonomi oldu. SİRİZA, memorandum tarih oluyor tezini savunur ve ekonomik krizden dolayı belini doğrultamayan vatandaşa ümit verirken, Yeni Demokrasi Partisi ise SİRİZA gelirse kaos olur, AB ve euro üyeliğinden oluruz diyerek, tehlike tezini ortaya koydu. Ancak "tehlike ve kaos" politikasının pek tutmadığı ortada. Olay özetle bu şekilde.
Pazar günü yapılacak seçimlerde SİRİZA çok büyük ihtimalle birinci parti olacaktır. Ancak bütün mesele tek başına iktidar olup olmayacağıdır. Tek başına iktidar olabilmek, meclise girecek parti sayısına da bağlı. Meclis dışında kalacak partilerin aldığı oy oranları yükseldikçe, tek başına iktidar olabilmek için gerekli olan oy oranı da düşüyor. Bunun için Pazar gecesini beklememiz lazım. Seçimlerden sonra olası koalisyon ihtimalleri konusunda da farklı senaryolar var. örneğin SİRİZA ile POTAMİ partilerinin yapacağı koalisyon olacağı gibi, SİRİZA ile Bağımsız Yunanlılar Partisi arasında bir koalisyon da olabilir. Her iki durumda farklı bir hükümet görünümünün olacağı kesin. Özellikle de dış politika ve azınlık konularında. 25 Ocak Pazar günü yapılacak seçimlerden sonraki sürecin önemli olduğu kadar çok da ilginç olacak.
Bu seçim döneminde Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı olarak, azınlık sorunları adına partilerden bir şey duymadık. Liderler bölgemize yaptığı ziyaretlerde adeta "ayıp olmasın" diye azınlıktan da bahsetme lüftunda bulundular. Fakat somut bir açıklama olmadı. Azınlığın sorunlarına yönelik bir program olmadı. Azınlık toplumuna yönelik bir açılım ise hiç olmadı. Bu durum kanımca ülke siyasetinin önemli bir eksikliği. Önümüzdeki dönem bu eksikliğin giderilebilmesine imkan tanıyan gelişmelerin yaşanmasını ümit ediyorum.
Her seçim olduğu gibi bu seçim de Batı Trakya Türkleri için önemli. Önemli çünkü azınlığın Atina'da, mecliste mutlaka sesinin olması lazım. Azınlık sorunları ve son dönemde önemi ve önceliği artan günlük sorunların çözümü için, azınlığın sesinin hükümete ve karar alma merkezlerine aktarılması için kendi temsilcimizi seçmek durumundayız. Rakamları analiz ettiğiniz zaman Batı Trakya Türklerinin 2, 3 veya toplamda 4 milletvekili seçme şansının olduğunu söyleyebiliriz. Tabii şurası bir gerçek ki; azınlığın temsilinin nicelik bakımından yani milletvekili sayısı bakımından önemli olduğu kadar, nicelik bakımından da son derece önemlidir. Seçildiği partinin azınlık içindeki sözcüsü gibi değil de, kendisini seçen azınlık seçmeninin temsilcisi olarak hissetmesini ve bu doğrultuda çalışmasını istemek azınlığın sadece demokratik hakkı değil aynı zamanda yükümlülüğüdür.
25 Ocak Pazar günü azınlık seçmeninin herşeyden önce mutlaka sandığa gitmesi gerekiyor. Sandık başında da ırkçılık yapmak veya birilerini dışlamak için değil, azınlığımızın sorunlarını dile getirebilmek ve bir parçası olduğumuz Yunanistan'ın parlamentosunda temsil edilebilmek ve "bu ülkede biz de varız" demek için Türk'ün oyu Türk'e gitmeli.
Adeta "yüz metre koşusu" gibi yaşanan hızlı bir seçim döneminin sonuna geldik. Bu seçimde rekorlar yaşanır mı yaşanmaz mı şimdiden bilemeyiz ama sonuçlar ne olursa olsun ülkemiz ve azınlığımız adına hayırlı olmasını diliyorum.
14 Mart 2015 Cumartesi 22:49