16-03-2016
İzmir buluşması, fırsatlar ve korkular...
İzmir tarihi bir buluşmaya tanıklık etti. Bizler de milyonlarca insan gibi televizyon ve bilgisayar ekranlarından, gazete sayfalarından bu tanıklığı paylaştık.
Vatan Yunanistan ile anavatan Türkiye yöneticilerinin İzmir'de biraraya geldiğini ve işbiliği konseyi toplantısını gerçekleştirdiğini takip ettik. Şunu söylemek isterim ki; coğrafyamıza uzak bir memlekette yaşayan biri ekran başından iki ülke yetkilileri arasındaki görüşmeleri görse "işte dünyaya örnek iki komşu ülke" yorumunu yapmaktan kendini alamaz. Gazetecilerden tutun da, aşırı milliyetçi görüşleriyle tanınan hükümet yekililerine kadar iki ülke yetkililerinin tümünde bir tebessüm ve pozitif enerji yansıyordu İzmir'den.
Şunu da eklemeden edemeyeceğim; Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluk ve işbirliğinin ilerlemesinden, iki ülke yöneticilerinin karşılıklı tebessümünden ve iyi ilişkiler geliştirmelerinden en çok Batı Trakya Türkleri sevinir.
İzmir'de yapılan Türkiye - Yunanistan 4. Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Toplantısı'ndan önemli ve somut kararlar çıktı. Dışarıya yansıyan güzel ve alımlı görüntünün ötesinde "somut" kazanımların da olması son derece önemli. Selanik ile İzmir arasında feribot seferleri, Atina ile Ankara arasında doğrudan uçak seferleri, İstanbul ile Selanik arasında tren seferleri ve İpsala - Kipi gümrük kapısının yenilenmesi ve geliştirilmesi, bunun yanısra 6 milyar dolar olan iki ülke arasındaki ticaret hacminin 10 milyara çıkartılması gibi kararlar İzmir buluşmasının somut verileri.
Tüm bunlar, Yunanistan ile Türkiye arasında çok büyük işbirliği olanaklarının olduğunu açıkça gösteriyor. İki ülkenin "iyi komşu" olmanın ötesinde "stratejik ortak" olabileceğini gösteren somut göstergeler var. Yeter ki bunun için her iki ülkede de gerekli siyasi irade olsun. Bu siyasi iradenin yanısıra toplumsal talep ve beklenti olsun. Zira, bu iki ülkenin gerginlikten kazanacağı hiçbir şey yok. Fakat dostluk ve işbirliğinden iki ülke halkının da kazanacağı çok şey var. Türkiye ile Yunanistan arasındaki işbirliği ekonominin tüm sektörlerinde ilerletilebilir. Yeter ki iki ülke yöneticileri ve halkı içindeki şüphe, korku ve kompleksleri atabilsin.
Başbakan Çipras, Türkiye ile yapılan görüşmeler konusundaki Yunan kamuoyundaki "hassasiyetleri" dikkate alarak yaptığı konuşmalarda ve ortak basın toplantısındaki tutumunu "tatlı sert" olarak nitelendirebiliriz. Yunanistan'a dönünce "sorunlarımızı ve şikayetlerimizi dile getirmedin" suçlamasıyla karşılaşmamak için Çipras konuşmalarında Türkiye'ye "uygun" bir dille mesajlarını vermeye çalıştı.
Dikkati çeken bir başka nokta ise Yunanistan'daki "Türkiye hassasiyeti"ni ve "ince fikirliliği" iyi algıladığı açıkça belli olan Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun "sorun" odaklı bir yaklaşımdan çok "geleceğe dönük işbirliği ve dostluk" merkezli bir tutum içinde olmasıydı. Bu bağlamda Davutoğlu'nun, birbiriyle savaşmış ancak daha sonra barış ve işbirliğini iki ülkenin ana amacı yapmış Atatürk ve Venizelos'un açtığı barış yolundan gitmekten bahsetmesi tesadüf değildi. Hem de birkaç saat içinde buna iki kez atıfta bulunarak.
Yunan hükümetinin 10 bakanla katıldığı İzmir'deki işbirliği konseyi toplantısından sonra Yunanistan kamuoyundeki haber, yorum ve analizler oldukça dikkat çekiciydi.
"Pazarlıktan Türkler kazançlı çıktı" , "Türkler bizi kandırdı" , "Türkler analaşmalara sadık kalmıyor" türünden yorum ve haberler yine kendini gösterdi ülkemizde. Uzun yıllardan bu yana çözüme kavuşmayan sorunlar hakkında karar almanın zorluğu, bu sorunlarla ilgili uzlaşmaya varılma noktasında soru işaretleri olması anlaşılabilir. Ancak, Türkiye ile yapılan her görüşmeden sonra şüphe ve korkuları öne çıkarmak topluma çok yanlış mesajlar veriyor. Öyle ki Yunanistan kamuoyu Türkiye ile diyalogdan korkar bir hale geldi. Türkiye ile Ege sorunları gibi "milli" sorunları konuşmak şöyle dursun, mülteci sorununda bile "Türkler bizi kandırdı" psikolojisini savunmak bu ülkeyi ve Yunan halkını diyalogdan ve işbirliğinden uzaklaştırır. Toplumu "korku - şühpe - fobi"lerle yaşayan bir kitleye dönüştürür. Bu "isteri"den korkmayan ve toplumu bu olumsuz duygulardan kurtaracak politikacılara şiddetle ihtiyaç var. Zira geçmişte dostluk, barış ve işbirliği trenini kaçıran Yunanistan'ın üstelik de derin ekonomik kriz ortamında bunu ikinciye yaşamaya tahammülü olmamalı.
16 Mart 2016 Çarşamba 10:46