08-02-2016
İslam Bilimleri Bölümü ve düşündürdükleri...
Lozan antlaşması ve uluslararası hukuk Batı Trakya Türk azınlığına dini alanda bazı haklar tanımaktadır. Batı Trakya'da yaşayan yaklaşık 150 bin Türk, İslam dinine mensuptur. Farklı bir dinin hakim olduğu Yunanistan'da dini alanda azınlığa özgürlükler vermek sadece uluslararası anlaşmaların işi ve gereği değil, demokrasinin ve eşit yurttaşlık ilkesinin bir gereği olmalıdır.
Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu, 100 yıla yaklaşan azınlık tarihi boyunca ülkesine ve devletine "sorun" olmayan bir topluluk olduğunu her zaman ispatlamıştır. Ülkenin huzurunu bozacak, soru işaretleri doğuracak hiç bir gayret içine girmemiş ve tüm dünya için "örnek" teşkil edecek bir davranış sergilemiş ve sergilemektedir. Müslüman Türk azınlık, bugüne kadar hiçbir zaman kendini köktenci akımlara kaptırmamış, fanatik grupların etkisine girmemiştir. Zaten karakteri ve yapısı da buna müsait değildir. Bunun aksine Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı yaşadığı ülkenin yapısına, karakterine, kültürüne ve değerlerine her zaman saygı göstermiştir. Bu bakımdan hiçbir zaman "uyumsuzluk" ve "huzursuzluk" çıkartan bir toplum olmamıştır.
Ancak aynı hassasiyeti bağlı olduğu devletinden görmemiş, görememiştir.
Batı Trakya Türkleri, kendi kurumlarına, örgütsel yapısına karşı sürekli bir saldırı altındadır. Ne yazık ki "azınlığın kurumsal yapısını tamamen kontrol altına almak ve onu şekillendirmek" gayreti uzun yıllardan beri eksik olmamıştır. Nitekim bu politika ve bu politikanın sonucu olan uygulamalar, azınlık eğitiminden başlamış, azınlığın müftülüklerine, vakıflarına, derneklerine gelmiştir. Son olarak da hedefte azınlığın dini yapısı, din eğitimi ve nihai olarak camilerine sıra gelmiştir.
Yunanistan, çıkardığı 240 İmam Yasası'yla kısmen özgür ve azınlığın uhdesinde kalmış olan din eğitimine ve devamında camilere "el" atmıştır. Bu alanda kendisine "müdahale" hakkı tanıyan 240 İmam Yasası'nı, azınlık toplumundan ve temsilcilerinden gelen tepkilere kulaklarını tıkayarak hayata geçirmiştir. Tüm tepkilere rağmen sözkonusu yasayı mecliste kabul ederek ilk adımı atmıştır. Son 2 - 3 yıldır da İslam din öğreticilerini (ierodidaskalos) devlet okullarında görevlendirerek azınlık çocuklarına Yunanca İslam din dersi vermektedir. Uygulama, azınlığın çabuk dinen tepkisinden de yararlanarak sağlamlaştırılmaktadır. 2014 yılında 65 kadroyla ile başlayan "ierodidaskalos"lar geçen yıl 90 olmuştur.
Şimdi ise aynı devlet (hükümetler değişse de) ve aynı anlayış azınlığa din eğitimi verecek ilahiyatçıları da kendisi yetiştirmek için eğitim kurumu açıyor. Selanik'te açılacak İslam Bilimleri Bölümü'nde ilahiyatçı yetiştirilecek. Yunanistan, kendi sınırları içindeki Müslümanlar için din adamlarını kendisi yetiştirmek istiyor.
Azınlık buna tepki gösteriyor. Peki neden tepki gösteriyor? Zira, ülkemiz bizim için din adamı yetiştirecek. İslam dinine mensup din adamları bu ülkede eğitilip bize din alanında eğitim verecek, hizmet edecek. "Bunun neresi kötü?" diye merak edenler olabilir. Hatta devletin de bu şekilde argüman geliştirdiğini söylemek gerekir. Bu açıdan bakınca azınlığın neden bu olaya tepki gösterdiği anlaşılamayabilir. Ne yani biz azınlık olarak nankörmüyüz? diye düşünenler olabilir. Azınlığın bu tepkisini, bu düşüncesini anlatmakta zorlanabiliriz. Özellikle de Avrupa kamuoyuna bunu anlatmak zor olabilir. Avrupa "devlet size kendi dininizi öğretmek için para harcıyor, daha ne istiyorsunuz?" şeklinde düşünebilir.
İşte tüm bu noktaların çok iyi dikkatle, irdelenmesi ve azınlığın bu sorunu çok güzel bir şekilde anlatması ve izah etmesi şarttır. Bir defa şurası açık ve net olarak anlatılmalıdır. Azınlık çocuklarının din eğitimi, azınlık insanının bir meselesidir. Bu, sadece devletin, hükümetin "Biz böyle istiyoruz, böyle uygun görüyoruz" tarzında yapılabilecek ve azınlık toplumu tarafından kabul edilebilecek bir şey değildir. Azınlık insanının dini sahadaki yaşamı, faaliyetleri, sosyal çalışmaları, etkinlikleri, eğitimi devlet tarafından denetime alınacak, şekillendirilecek bir şey değildir. Böyle yapılırsa "kontrol altına alacağım" derken başka sorunlar ortaya çıkabilir. Bu alanda azınlığın özgür bırakılması, uluslararası anlaşmalardan doğan haklarına müdahale edilmemesi demokrasi ve insan haklarının gereği olduğu gibi, mantığın da gereğidir.
Ancak, "240 İmam Yasası" uyarınca hayata geçirilen ve kapsamı genişletilerek devam ettirilen "ierodidaskalos" uygulamasının daha da sağlamlaştırılması ve kurumsallaştırılması için şimdi de İslam Bilimleri Bölümü ile azınlığa ilahiyaçtı yetiştirme çabalarının doğru olmadığı ortadadır. Bu politikalar azınlığa dini hizmet götürmek değil, azınlığı dini alanda da "tahakküm" altına almaktır.
Bu nedenle "Siz nankörmüsünüz? Daha ne istiyorsunuz?" şeklinde sorulacak olası sorulara "Nankör değiliz ama azınlığın milli kimliğini, kültürünü inkar eden, uluslararası hukukun tanıdığı hakları elinden alan, azınlığın gerçek siyasi temsilini ortadan kaldırmak için binbir icat uyduran, azınlığa ikinci sınıf vatandaş muamelesini sürdüren zihniyetin bu yeni projeyle azınlığa dini alanda hizmet getireceğine inanacak kadar da saf değiliz" şeklinde yanıt vereceğiz.
8 Şubat 2016 Pazartesi 16:33