Anasayfa
05-10-2015
Seçim sonrası...
Geçen hafta yayınladığımız 'bayram sayımızda' sizlere bu köşeden seslenemedim. Dolayısıyla 20 Eylül erken seçim sonuçlarını bu yazımda değerlendireceğim.

SİRİZA ve onun başkanı Aleksis Çipras sekiz ay içinde üçüncü büyük zaferini kazandı. Anketleri yanıltırcasına büyük bir farkla seçimin galibi oldu. "Radikal Sol İttifak" gibi oldukça radikal ve iddialı bir isme sahip olan SİRİZA ve onun genç lideri Çipras, yıllarca Yunanistan'ın en geniş siyasi tabanı olan orta sol ve hatta merkeze iyice yerleşti. 25 Ocak, 5 Haziran referandum ve 20 Eylül seçimleri SİRİZA'yı yeni dönemin en önemli aktörü haline getirdi. SİRİZA bu seçim yarışından parti içi temizliği yaparak çıktı. Partiyi solda "tutmaya" çalışan ve merkeze doğru "yolculuğu" engellemeye çalışan 'Sol Platform' önce partiden ayrıldı, sonra parti kurdu ve seçimlerde de meclis dışında kaldı.

Anamuhalefet Yeni Demokrasi Partisi seçimlerde hedefinden çok uzakta bir yerde durabildi. Seçimi kaybetse bile 1 - 2 puan farkla kaybetmeyi uman YDP, referandumdan sonra ikinci hayal kırıklığını yaşadı. Referandum sonucu Samaras'ı başkanlığından etmişti. 20 Eylül sonucunun Meymarakis'i başkanlıktan edip etmeyeceğini birkaç hafta içinde göreceğiz.

Seçim sonuçlarına bakıp da "gülümseyen" ve "iyimser" olan iki parti daha var. Bunlardan biri PASOK, daha doğrusu PASOK - DİMAR ortaklığı. Bu parti bir önceki seçimlere oranla oylarını arttırdı. Gücünü toparlama ve "daha iyi günlere" yelken açma sürecine girebilir. PASOK başkanı Fofi Genimata'nın DİMAR'dan sonra seçimde eski gücünü yitiren POTAMİ'ye açılım yapması merkez ve solda yeni bir arayışın ve işbirliğinin sinyallerini veriyor.

Bu meclisin bir de yeni partisi var. Yıllarca seçime giren ve sıfır virgüllerle ifade edilen bir oy oranı alan Vasilis Leventis'in Merkez Birliği Partisi. Meclisin en küçük partisi ve 60'lı yaşlarını yaşayan başkanı Leventis, yeni dönemin "ilginç" ve "renkli" aktörlerinden biri olacak.

Anketlerin yanıldığı bir diğer parti ise Bağımsız Yunanlılar (ANEL) oldu. Bu parti belki bugüne kadar en düşük oy oranını aldı, ama barajı geçmeyi başardı. Böylelikle SİRİZA eski ortağına kavuşmuş oldu. Zira akşam 7'de sandıkların kapanmasının üstünden sadece dört saat sonra, saat 11'de Klafthmonos meydanında kürsüye çıkan iki lider, Çipras ve Kammenos yeni koalisyonu açıkladılar. Bu da ANEL'in meclise girmesi durumunda koalisyon kurma anlaşmasının seçim akşamından çok önce yapıldığını gösteriyor. SİRİZA'nın aşırı milliyetçi ANEL ile koalisyon yapmasına Ocak ayında nasıl şaşırdıysak şimdi de şaşırdık.

Ocak ayında kurulan hükümetin en önemli gündem maddesi Avrupa Birliği ve kreditörlerle yürütülecek müzakerelerdi. Öncelik ekonomiydi, memorandumla mücadeleydi. Üçüncü memorandumun dayatılması sonucunda artık bu konuda yeni bir döneme girdik. Artık "memorandumlarla mücadele" ve "memorandumları iptal etme" yerine bunu uygulama ve uygularken de mümkün mertebe daha az sancılı bir şekilde atlatma mücadelesi olacak.

Dolayısıyla ikinci SİRİZA - ANEL hükümeti, memorandum ve ekonominin yanı sıra, dış politika, göçmen ve mülteci sorunu, insan ve azınlık hakları, eğitim reformu gibi konularda adım atmak durumunda kalacak. Ve bu konularda çok farklı düşüncelere sahip olan bu iki partinin nasıl ve hangi zeminde anlaşacağı merak konusu. Umarım Batı Trakya Türkleri'ni de ilgilendiren dış politika, azınlık ve insan hakları sorunları ve Batı Trakya meselelerinde ANEL'in "Bu işler bizden sorulur" şeklindeki tutumu hakim olmaz.

20 Eylül seçimleri Batı Trakya Türk Azınlığı'na hoş bir sürpriz saklıyorumuş. Azınlık 70 yıl sonra ilk kez dört milletvekiliyle mecliste temsil ediliyor. Seçim yasanının birinci partiye verdiği 50 'bonus' milletvekili ve mevcut meslisin 8 partili olmasından dolayı Rodop ilinde anamuhalefet YDP'nin sandalyesi birinci partiye, yani SİRİZA'ya, yani partisinin ikinci sıra adayı Ayhan Karayusuf'a gidince azınlık dörtledi. Rodop ilinde diğer iki milletvekilinin seçilmesi zaten beklenen bir olaydı. İskeçe'de de Hüseyin Zeybek'in seçilmesi kesin gibiydi.

Azınlık milletvekilleri dört olunca Yunanistan'daki malum çevreler yine yaygaraya başladı: "Trakya'da neler oluyor?" , "Trakya tehlikede, memleket elden gidiyor" gibi haber ve yorumlara rastladık yine. Tabii olayın gerçek nedenini irdeleyen ve seçim yasasının bir azizliğinin sonucu olarak böyle bir tablonun ortaya çıktığını söyleyen ve yazanlar da oldu. Ama onlar gölgede kaldı. Benzer bir durum 2014 Mayıs ayında DEB Partisi azınlık oylarının yüzde 80'ini alıp Rodop ve İskeçe illerinde açık ara birinci parti olup bu iki ili renklerine boyayınca da yaşanmıştı. Atina'nın ve diğer siyasi partilerin, gazetecilerin, aydınların o sonucu da doğru okumasını beklemiş, ümit etmiş, talep etmiştik. Ancak o mesajı da doğru okuyanlar, yanlış okuyanlardan ve "felaket tellallığı" yapanların gölgesinde kalmıştı.

Birilerinin, bu sonuçtan (Rodop ilinin Hıristiyan Yunanlı milletvekilsiz kalmasından) sonra mevcut dört azınlık milletvekili üzerinde psikolojik bir "baskı" oluşturmaya çalıştığı açıkça gözlemleniyor. Azınlık milletvekilleri üzerinde "daha az azınlık milletvekili gibi davranma"ya zorlama gayretleri sözkonusu. Bunu bir yere kadar anlarım. Zira, Hıristiyan vatandaşların da temsilinde eksiklik olmaması, mevcut milletvekillerinin bu açığı kapatmaya çalışmalarını beklemek makul bir beklenti. Ancak, şunu da vurgulamak isterim; bölgede yaşayan yaklaşık 150 bin Batı Trakya Müslüman Türk toplumunun, diğer vatandaşların yaşadığı sorunların ve son derece ciddi olan bu sorunların yanı sıra azınlık olmasından kaynaklanan sıkıntıları, problemleri var. Maruz kaldığı ayrımcılıklar var. İnsan ve azınlık hakları ihlalleri var. Azınlık insanı, temsilcilerinden bu sorunlara sahip çıkmasını, adım atmasını bekliyor. Bu da onun en doğal hakkıdır.

Dört azınlık milletvekili olayıyla ilgili son bir şeyi de belirtmek isterim; azınlık insanı dört milletvekili seçtiği için mutlu oldu tabii ki, ancak Rodop ilinin Hıristiyan temsilcisinin olmamasına kesinlikle "bayram" yapmadı. Azınlığın bu karakterde olmadığını en iyi bu devlet bilir. Bu yüzden mevcut durum nedeniyle azınlık seçmeni veya azınlık milletvekillerinin anlamsız bir "suçluluk duygusu" içinde olmasını kimse beklemesin. Ve tabii ki hiç kimse de böyle bir duyguya kapılarak tutum, davranış ve duruşunu buna göre belirlemesin. Buna hiç gerek yok.

5 Ekim 2015 Pazartesi 13:58

Diğer yazılar >