13-09-2020
Batı Trakya'da iki ayın özeti
Eylül ayı demek yeni eğitim yılı demektir. Okulların yeninden açılması demektir. Aynı zamanda tüm toplumun, hatta tüm ülkenin "yeni bir başlangıç" yaptığı dönem demektir. Yazdan çıkılır, sonbahara adım atarken, okullar açılırken herkes "yeni bir döneme" girmenin telaşı ve beklentisi içindedir.
Ne yazık ki Batı Trakya'da Eylül ayı başlarında "genelde" sorunlu bir eğitim yılının başlangıcına şahitlik ederiz. "Eğitim yılı sorunlarla başladı" manşeti Eylül ayında azınlık basınının değişmez manşeti olmuştur yıllarca.
Bu yıl da farklı olmadı ne yazık ki. Eylül'den önce kapatılan okullarla başladık haberleri almaya. Ve devamı geldi. Ne yazık ki sadece eğitim alanında da değil. İsterseniz gelin Batı Trakya'da geride bıraktığımız iki ayı özetlemeye çalışalım.
GÖKÇEPINAR OLAYI
Gökçepınar olayıyla başlayalım. Bir sabah, komandoların İskeçe'de bir Türk köyüne girerek, köy içinde ellerinde silah ve teçhizatlar, tatbikat yaptıklarını öğrendik. Malum, doğu Akdeniz'de uzunca bir süredir yaşanan bir kriz var. Anavatan Türkiye ile vatan Yunanistan arasında gergin günlerin yaşandığı, kritik bir dönemden geçtiğimiz süreci yaşıyoruz. Bu gerginliğin bir an önce sona ermesini ve samimi bir diyaloğun başlamasını dört gözle bekliyoruz. İşte böyle bir dönemde İskeçe'nin balkan kolundaki köylerimizden birinde ilginç bir olay yaşadık. Gökçepınar köyü girişindeki komando birliğinden askerler köyün içine girerek burada tatbikat yaptı. Olayın yankısı da doğal olarak büyük oldu. Batı Trakya Türkleri iki ülke arasında yaşanan gerginliğin konu başlıklarından biri oluverdi. Hareketin neden ve hangi amaçla yapıldığı tabii ki merak konusu. "Öylesine" mi yapıldı, azınlık insanına gözdağı mı verilmek istendi, yoksa bir mesaj mı içeriyordu? Bilemeyiz. Belki hepsi. Fakat şurası kesin ki, bu hareket hiç de doğru bir hareket değildi. Sonradan benzer hareketliliğin Batı Trakya'da başka Türk köylerinde de yaşandığının öğrenilmesi, organize bir olay izlenimi vermekte. Neyse, umarız benzer olaylar tekrarlanmaz.
KAPATILAN AZINLIK OKULLARI
Batı Trakya'da kapatılan okullara bu yıl altı okul daha eklendi. Özel ve özerk bir eğitim sistemi olan azınlık eğitiminin ihtiyaçları ve özellikleri dikkate alınmadan azınlık okulları kapatılmaya devam ediyor. Son 20 yıl içinde azınlık okullarının yarısı kapatıldı. Ne yazık ki Yunanistan devleti bu taktiğinden ödün verecek gibi görünmüyor. Azınlık eğitiminin statüsü görmezden gelinerek okullarımız kapatılmaya devam ediliyor!
MERDESELERE "TAYİNLİLERİN" TAYİNİ!
İskeçe'de bir, Gümülcine'de bir olmak üzere Batı Trakya'da iki medrese faaliyet gösteriyor. Yakına kadar tayinli müftüler tarafından "arka bahçe" gibi görülen ve bu şekilde yönetilmeye çalışılan medreselerde son yıllarda bir "tutum değişikliği" göze çarpıyordu. Özellikle Gümülcine Medresesi'ndeki öğrenci ve velilerin, birilerinin korumak istediği medreselerin "arka bahçe" durumuna "itirazları" hatta "tepkileri" olduğu görülüyordu. Nitekim 2019 yılı Eylül ayında Gümülcne tayinli müftü naibinin eğitim yılı açılışına geldiği sırada öğrenciler tarafından okula girişine izin verilememesi "bardağı taşıran son damla" oldu. Devlet, medreselerin "arka bahçe" konumundan uzaklaşmasına engel olmak adına bir karar çıkartarak, tayinli müftüleri medreselerin encümen heyeti başkanlığına atayıverdi! Evet, evet doğru okudunuz. Bir kararla devlet azınlığın benimsemediği ve kabul etmediği tayinli müftüleri medresenin yöneticisi yaptı. Artık bu "tayinliler" iki kurumu idare edecek. Bir resmi müftülük, iki medrese. Devlet, medreselerin "eksen kayması"na izin vermek istemedi. Sözkonusu kararla medreselerin, tayinli müftülüklerin "arka bahçesi" haline getirmeye çalıştı. bir kez daha "karar veriyorum ve uyguluyorum, kimseye de sormuyorum" yöntemini, tüm ihtişamıyla görmüş olduk!
ENCÜMEN HEYETLERİNİN YETKİLERİ BİRAZ DAHA KIRPILDI
Bu iki aylık sürede anlaşılan birilerini bir - iki azınlık karşıtı olay - karar "kesmedi." Devam ediyoruz. Sırada (zaten kırpılmış) azınlık okul encümen heyetlerini yetkileri var! Okullara temizlik görevlisi belirlemek azınlık okullarındaki encümen heyetlerinin yetkisindeydi. Fakat artık değil. Zira, Eğitim Bakanlığı bu yetkiyi de encümenlerden almayı "uygun" görmüş. Encümenlerden alıp, belediyelere vermiş. Dedik ya; "karar veriyorum ve uyguluyorum, kimseye de hesap vermiyorum" anlayışı.
AZINLIK LİSESİNİN BİTMEYEN BİNA SORUNU!
Eylül ayıyla birlikte 700'ün üzerinde azınlık öğrencisinin eğitim gördüğü İskeçe Azınlık Ortaokul - Lisesi'nin fiziki şartları ve bina sorunu yeniden gündemde. Yıllar öncesinden çözüme kavuşturulması gereken bina sorunu olduğu gibi dururken, devlet kurumları geçen yıl vardiyalı eğitimi önlemek adına birkaç prefabrik sınıfı bile okula vermekten imtina etti! "Bu kadarına da pes" dedirten bu olay ne yazık ki bu yıl da, üstelik de Kovid -19 salgın dönenimde devam ediyor. devlet tüm çağrılara ve taleplere cevap vermemeye, bu büyük sorunu görmemeye devam ediyor. bu soruna maruz kalan öğrenci ve veliler bırakın "ikinci sınıf vatandaş" hissine kapılmayı, "insan yerine konulmamanın" alâsını yaşıyor.
Üstelik bu yıl Yunanistan Özel Okullar Eğitimcileri Federasyonu'nun (IOELE da eleştiri ve suçlamalarına maruz kalan bir durum var. Asıl derdi okulda görevli bir öğretmenin okul tarafından sözleşmesinin feshedilmesiyle ilgili konular olan IOELE, bina sorunu nedeniyle okulu suçluyor ve okulun illegal işler yaparak, küçük sınıflarda çok sayıda öğrenci barındırdığını iddia ediyor. bu kurum, okulun bina sorununu ve mevcut durumun öğrencilerin sağlığı ve güvenliği açısından tehlikeli olmaktan çok, okula illegal işler yaptığı suçlamasını öne çıkartıyor. Çok ilginç değil mi? Güler misin, ağlar mısın şeklinde özetlenecek bir durum aslında.
700'ün üzerinde öğrencinin eğitim gördüğü İskeçe Azınlık Ortaokul - Lisesi'nin okul binası sorununun çözüme kavuşturulması için yapılan çağrılara cevap verilmezken, ülkemizin başbakanı dahi okulu ziyaret ederek sorunu yakından tespit etmişken, talep edilen prefabrik sınıflar bile azınlık çocuklarına çok görülürken, Eğitim Bakanlığının ve yetkili tüm kurumların yıllarca süren VURDUMDUYMAZLIÄžI VE GÖRMEZDEN GELMEZLİÄžİNE bugüne kadar laf söylemeden, eleştirmeden, okul yönetimini hedef tahtasına koymak ve sorumluluğa ortak etmek hiç de samimi ve gerçekçi değil.
İskeçe Azınlık Ortaokul - Lisesi'ndeki sorunun çözüme kavuşması için yapılan çağrılara devletin kulak tıkamasının sebebi nedir?
Azınlığı sadece seçimlerde hatırlayan, onun dışındaki dönemlerde azınlığımızı genelde "tehlike unsuru" olarak gören, bu vahim duruma bugüne kadar sessiz kalan; eğitim meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, yerel yöneticilere ne demeli? Yani azınlığın bu büyük sorununa samimi bir şekilde yaklaşan ve bizimle empati kurabilen yönetici ve yetkililer neden bugüne kadar kendini göstermedi? Bu sorulara keşke mantıklı ve makul cevaplar olabilseydi, ama ne yazık ki yok! Azınlığı görmezden gelmek, sorunlarını görmek istememek, ortaya konan taleplere kulakları tıkamak gibi şeyler bu soruların cevabı olabilir mi acaba?
İTB DAVASINA BAKACAK OLAN YARGITAYA AYAR MI ÇEKİLİYOR?
Ulusal gazetelerden biri olan Estia gazetesi bir gün İskeçe Türk Birliği davası ve adında Türk kelimesi olan diğer azınlık dernekleriyle ilgili konuyu manşet yaparak çıktı. "Yargıtay Trakya'daki azınlık derneklerinin 'Türk' ismiyle adlandırılıp, adlandırılmayacağını kararlaştıracak" manşetiyle çıkan gazete, düpedüz Ekim ayında İTB davasını görüşecek Yargıtay yüksek mahkemesine ayar çekmeye çalışıyor.
Estia Gazetesi'nin haber - yorumu, "bazı azınlık derneklerinin 'Türk' olarak isimlendirilmesi konusundaki ısrarı"yla başlıyor. İskeçe Türk Birliği’nin 1927'den 1983 yılına kadar bu isimle faaliyette bulunduğu ve yasal yaşamını sürdürdüğü göz ardı edilerek, amacın bölgede yaşayan azınlık için "etnik Türk" imajı oluşturmak, sonra da "özerklik" talebinde bulunmak olduğu iddiası ortaya atılıyor.
Yani yazının daha başında, Yunanistan'ın AİHM kararlarını uygulamak ve uluslararası hukuka uymak zorunluluğu yok sayılıyor. Bunun yerine bir felaket senaryosu üretilip, mahkemenin "milli" açıdan ne kadar "tarihi" bir kararla karşı karşıya olduğu izlenimi yaratılıyor. Devamında ise eski Cumhurbaşkanı Pavlopulos'un Yunanistan'ın Türk ismine izin vermeyerek aslında uluslararası hukukun dışına çıkmadığını savunan tezlerine yer veriyor. Gazete bir anlamda, "Heey Yargıtay, sakın İTB'yi haklı çıkartacak bir karar alma. Eğer hukuki argüman istiyorsan al sana eski cumhurbaşkanının söyledikleri" demeye getiriyor.
Özetlemek gerekirse... Milliyetçi ve azınlık karşıtı görüşleriyle dikkat çeken Estia Gazetesi, Yargıtay Başkanının ismini ve fotoğrafını da yayımlayarak, Ekim ayında görüşülecek İTB davası öncesinde ülkenin en üst yargı makamına "yol" gösteriyor. Ve kısaca mahkeme başkanına ve heyetine, karşı karşıya oldukları "milli görev" esnasında "dikkatli" ve "hassas" davranmaları mesajı veriliyor.
12 yıldır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının uygulanmadığı ortamda, İskeçe Türk Birliği davasının duruşmasına kısa bir süre kala bu tür yayınların Mahkemeyi baskı altına almaya yönelik olduğu aşikar. Umarız hukuk devleti ve demokrasi anlayışı galip gelir.
13 Eylül 2020 Pazar 12:36