15-01-2019
Yeni yıla başlarken...
Bir yılı geride bıraktık ve yeni ümitlerle yeni bir yıla başladık. Yıllar akıp gidiyor gitmesine ama insanoğlunun umutları asla tükenmiyor.
Batı Trakya Türk Azınlığı olarak yıllardır düzelmesini beklediğimiz sorunlar varlığını sürdürüyor olmasına ve ufukta bir ışık görememize rağmen beklenti içinde olmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz.
Geride bıraktığımız yılla birlikte bendeniz de dünya üzerinde yarım yüzyılı tamamlamış oldum. Bunun yarıdan fazlasını ise bilfiil gazetecilik yaparak geçirdim. Bu süreç içerisinde çoğu zaman umutsuzlukları kaleme aldım, gazetede çalışma arkadaşlarımla sorunları dile getiren yüzlerce, hatta binlerce habere imza attık. Ama yine de umut etmekten vazgeçmedik.
Azınlığın, azınlık olmaktan kaynaklanan sorunları çok büyük. Çözüm yolları tıkanmış durumda ve bu yolların açılması için gerekli siyasi irade hiçbir siyasi partide mevcut değil. Çünkü, azınlık politikası siyasi partilerin görüşleri ve kararları ile değil, devlet politikalarıyla belirleniyor. İşte bu politikaların çoğumuzun gözden kaçırdığı sinsi ve görünmez yüzü var. Bu da azınlığı azınlık ile "vurmak"tan ibaret. "Böl - parçala - yönet", bu gibi durumlarda çok alışılagelmiş bir yönetim şekli aslında.
Bunun sonucu olarak birbirinin yaptığını beğenmeyen, kader kıymet bilmeyen, kendisine ait olan, kendi içinden çıkan insanı, çalışmayı, çabayı sahiplenmek yerine bazen acımasızca eleştiren bir toplum olarak ortaya çıkıyoruz.
Bir anlığına da olsa gündelik alışkanlıklarımızdan, davranış biçimlerimizden sıyrılıp, objektif bir gözle kendimize dönüp bir öz eleştiri yapalım. Örneğin, bir etkinlik gerçekleşti. Bu etkinliğin öncelikli olarak olumlu mu, yoksa olumsuz yanlarını mı ön plana çıkarıyoruz? Ya da yapılan bir işi beğenmeyip eleştiriyorsak, bu eleştirdiğimize bir alternatif sunabiliyor muyuz? Bu sorulara cevap vermeye çalışalım.
Eğri oturup doğru konuşalım... Pozitif değil, ne yazık ki toplum olarak negatif bir yapımız var. Güzel şeyleri ön plana çıkarmak yerine, eksiklikleri öne çıkarma eğilimimiz daha fazla. Yapıcı değil, yıkıcı eleştiriden yanayız.
Oysa bizim gibi baskı altında tutulan, eğitimde, ekonomik ve sosyal hayatta geri bırakılan toplumlarda değerler hiç de kolay yetişmiyor. Küçük - büyük; önemli değil... Her türlü değerimize sahip çıkmak, yapılan olumlu işleri takdir etmek, alkışlamak, verilen çabaları önemsemek büyüklüktür.
Gelecek nesillere bir miras bırakabilmemiz için de elimizdeki değerlere sahip çıkmamız, korumamız, onları taçlandırmamız gerekmez mi? Değerlerine sahip çıkmayan bir toplumunun yarınından bahsetmek bence mümkün değildir.
Bugün şöyle bir düşünün ve bir karar verin... "Bundan böyle bir şeyin olumsuz yanını değil, olumlu yanını göreceğim" kararını alın. Bu sizi hem kendi iç dünyanızda huzurlu kılacak, hem de toplumsal hayatınızda daha mutlu ve uyum içinde olmanızı sağlayacaktır.
Sözlerimi, sosyal medyada gördüğüm ve çok hoşuma giden bir Kızılderili hikayesiyle sonlandırmak istiyorum.
Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri kabilenin gençleriyle hayat üzerine konuşurken şunları söylüyor:
- İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş var. Kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibiri, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı ve bencilliği temsil ediyor. Diğer kurt ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı.
Kabile üyelerinden biri soruyor;
- Peki, hangi kurt kazanacak?"
Yaşlı adam kısaca cevap veriyor:
- Beslediğiniz...
Sevgiyle kalın, mutlu kalın...
İyi seneler...