13-08-2018
Gençler ve Batı Trakya gerçeği...
Batı Trakya Türk Azınlığı'nın sorunları hepimizce malum... Bu sorunları defalarca dile getiriyor, bu sorunlara çözüm bulunması için mücadele yollarını zorlamaya çalışıyoruz.
Ancak var olan sorunlar ve sorunların çözümsüzlüğü neredeyse hayatımızın bir rutini oldu. Bu çözümsüzlükler içinde yaşamayı neredeyse kanıksadık.
Bu ise çözüm arayışı ve bu yolda verilecek mücadele için en büyük tehlike.
Azınlığın, azınlık olmaktan kaynaklanan birçok meselesi ise, ülkenin son yıllarda yaşadığı ekonomik krizin gölgesinde kaldı. Yani bir başka deyişle, insanların önceliği geçimini sağlamak, az gelirle giderek ağırlaşan yaşam koşullarını karşılamanın yollarını bulmak oldu. Bu, zaten ekonomik darboğazda olan azınlık insanı için de öncelikli bir konu haline geldi.
Yaşam mücadelesi verme, ailenin ekonomik ihtiyaçlarını karşılama çabası tabii ki öncelikli ve kutsal bir görev. Bunu anlayışla karşılamaktan daha doğal bir şey olamaz. Ancak tüm önceliklerimiz bununla kısıtlı kalırsa, işte o zaman her türlü gelişime kapılarımızı kapatmış ve zavallı bir toplum haline dönüşmüş oluruz.
Bir toplumun geleceğinde, özellikle de kapitalizmin kuralların geçerli olduğu dünyamızda, ekonominin oynadığı rolü tabii ki kimse inkar edemez. Fakat insan ve toplumların gelişimini sadece ekonomiyle bağdaştırmak da büyük bir yanlış olur.
Kişilerin, toplumlarının geçmişini bilmeleri, iyi tanımaları, bugün için dünden ders çıkarmaları çok önemlidir. İyi bir eğitim, toplumsal bilinci yüksek tutan duyarlılık, siyasi ve sosyal hayatın içinde yer alma arzusu en az ekonomi kadar toplumların biçimlenmesi ve gelişmesinde rol oynar.
Azınlığın bazı sorunlarının üzerinde bu kadar çok durulmasının ve çözüm yolları aranmasının temel sebebi de budur. Yunanistan sınırları içerisinde farklı dilden, dinden ve ırktan bir insan topluluğunun, var olan tüm özelliklerini ve farklılıklarını koruyarak yaşamak istemesidir kısacası arzulanan.
Milliyetçi akımların arttığı, ulus devlet kimliğinin öne çıktığı coğrafyalarda kendi kimliğinle yaşama talebi ne yazık ki olumlu algılanmaz. Farklının, çoğunluğa adapte olması, çoğunluk gibi hareket etmesi istenir. Bunu farklılaştıracak adımlara izin verilmez. İşte bu noktada da farklı ile erk arasında bir mücadele başlar.
Bu mücadeleden başarıyla çıkmanın temel koşulu ise demokratik ve çağdaş yöntemlerle mücadele etmek, sorunları içeriden dışarıya taşıyıp dünya kamuoyuyla paylaşmaktır.
En önemlisi de bu konuda verilen çabaları diri tutmaktır. Bu da gençleri bu mücadelenin içine katmakla sağlanabilir.
Çoğu zaman gençleri duyarsızlık, ilgisizlikle suçlarız. Peki bu gerçekten doğru bir yaklaşım mıdır? Bizim yetiştirdiğimiz, geliştirdiğimiz, büyüttüğümüz gençliğe acaba biz gerekli mesajları verebiliyor muyuz? Onların duyarlı hale gelmesi için gerekli enstrümanları gerektiği gibi kullanabiliyor muyuz?
Ben gençleri duyarsızlıkla suçlamanın en kolaycıl çözüm olduğunu düşünenlerdenim. Onlarla onların dilinde konuşamıyorsak, onların anlayacağı şekilde onlara bazı şeyleri anlatamıyorsak bunun sorumluluğunu da üstlenmemiz gerekir. Ne ekilirse o biçilir. Ekip, ilgilenmediğiniz, sulamadığınız, bakımını yapmadığınız bir tarladan ürün beklemek anlamsızdır değil mi?
Biz gençlerimize toplumumuzu, sorunlarını anlatmadığımız sürece, onlardan bu mücadelede aktif rol almalarını bekleyemeyiz. Onların anlayacağı, ilgisini çekecek yöntemlerle onlara ulaşmalı, benliklerini diri tutmanın önemini onlara onların yöntemleriyle anlatmalıyız.
Bu yöntemler de çağı yakalamaktan, teknolojik imkanları sonuna kadar kullanmaktan, her türlü yenilik ve değişime açık olmaktan geçiyor.
13 Ağustos 2018 Pazartesi 14:42