14-03-2015
Seçimlere doğru...
Kapıldık gidiyoruz... Neye mi? 25 Ocak Pazar günü yapılacak yıldırım seçimlerin rüzgarına. Yunanistan siyasi tarihinin bu en hızlı seçimlerinde adaylar kim olacak, seçim yarışında kimler yer alacak, siyaset tansiyonu ne kadar yükselecek?
İlgi odağımız bu konulara takılınca, işin özünü de doğrusunu söylemek gerekirse kaçırıyoruz.
Evet, ülkenin geleceği açısından 25 Ocak seçimleri bir hayli heyecan verici. Solun ilk kez Yunanistan'da iktidara koşuşu, ekonomik önlemler ve ekonomik geleceğin ne şekilde seyredeceği konuları siyasi tabloda beklenenin dışında gelişmeleri de beraberinde getireceğe benziyor. Erken seçimler sonucunda yeni bir hükümet kuracak mı, yeniden seçimlere gidilecek mi, kurulacak sol tandanslı bir iktidarın ömrü ne kadar olacak, AB'nin büyüklerinin siyasi ve buna bağlı olarak ekonomik gelişmelere bakış açısı ne olacak doğal olarak merak konusu.
Ancak, olaya azınlık açısından bakıldığında, genel anlamda bu seçimlerde de azınlığa yaklaşım ve bakış açısından bir ilerleme görmüyorum. En azından şu ana kadar.
Yani, azınlığın temel sorunlarına yanıt verecek konularda net bir açılım görünmüyor. Bir vaat, yeni bir yaklaşım, seçim programlarında azınlıkla ilgili konulara yer verilmesinden bahsediyorum.
Bunun aksi bir durum var ise, o zaman bunun yeterince duyurulamadığı saptamasını gözden kaçırmamak gerekiyor.
Peki, "Bu seçimin diğer seçim dönemlerinden farkı mı var, ya da son dönemde azınlıkla ilgili konularda yeni adımların atılacağı beklentisini doğuran bir gelişme mi yaşandı?" diye soranınız olabilir.
Hayır yok... Tam tersine son dönemde tutum değişikliği yerine, azınlıkla devlet ilişkilerini kasan gelişmelerin yaşandığını söylemek daha doğru olur.
Şu ana kadar edindiğim izlenim de, istisnalar her zaman mevcut, kemikleşmiş siyasi yapının etnik kimlikten, azınlık sorunlarından bire bir bahseden adaylardan rahatsızlığının devam ediyor olması. Yani değişen pek bir şey yok gibi.
Eğer siyasi cephelerde değişen bir şey yok ise, azınlık seçmeninin değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Nasıl mı?
Daha talepkar olarak...
Yani azınlık seçmeninin, bir siyasi partiye azınlıktan aday alınmasından çok, azınlık için ne yapacağını, programında azınlığı ilgilendiren hangi konulara yer vereceğini siyasi partilerden talep etmesi, böyle beklentilerinin olduğunu güçlü bir şekilde hissettirmesi gerektiğini düşünüyorum. Azınlığın siyasi gücü, yadsınamayacak boyutta. Yasalara uyan, her türlü vatandaşlık görevini sonuna kadar yerine getiren, hak arayışında hukuk sisteminin asla dışına çıkmayan, uysal bir azınlıktan bahsediyoruz.
Bu arada, Dostluk Eşitlik ve Barış Partisi'nin "tarafsızlık" açıklamasını da önemsediğimi belirtmek istiyorum. Bir azınlık partisinin siyasi diğer yapılara insan kaynağı oluşturmak yerine, hedeflerine yoğunlaşması gerektiğini düşünüyorum. Bu hedeflerin önünü kesmek için devlet mekanizması tarafından konulan engelleri aşmak için siyaset sahnesinde dans etmek gerekmeyebilir. Siyasetin değişik biçimleri, etkin olabilmenin parlamento dışında da yöntemleri olduğu düşüncesindeyim.
Son olarak, 25 Ocak seçimlerinin azınlığı görmezden gelenlere, azınlığın sorunlarına kulak vermek yerine "haline şükret" diyenlere, "azınlıklara davranışımızla demokrasi örneğiyiz" diyenlere cevap verecek bir seçim olmasını diliyorum.
14 Mart 2015 Cumartesi 22:44