07-12-2015
Ölme eşeğim ölme...
Azınlık eğitimi, ülkemiz devlet politikalarının azınlık üzerinde en çetin uygulandığı alanlardan biri. Yıllardan beri çözüm bekleyen, çözümlenmek yerine çözümsüzlüklere götürülen eğitimde kördüğüm değil, kördüğümler oluşmuş durumda.
Bunun sebebi çok açık. Çağdaş bir eğitimden yoksun nesillerin yetişmesini engellemek, kültürüne sahip çıkıp bunu geliştirecek nesillerin önüne geçmek. Hakim kültürün, azınlık kültürü karşısındaki tahammülsüzlüğü kısacası. "Milli tehlike" olarak algılanan bir toplumun varlığını ve gelişimini eritme çabası.
Böyle bir durum Avrupa Birliği üyesi bir ülke için ne kadar çağdışı olsa da ne yazık ki gerçekler bundan ibaret.
İsmi değiştirilen azınlık okullarının, üzerinde yeni yasa ve yasal düzenlemelerle sürekli oyunlar oynanan azınlık eğitiminin öyle bir kördüğümle basireti bağlanmış ki, kimsenin açmaya niyeti yok. İyi niyet aramak nafile.
Evet, kızgınım... Çünkü 2015'in Avrupa'sında, demokrasinin doğduğu bir ülkede bu kadar tahammülsüzlüklerin var olduğunu görmek beni kahrediyor. Yıllardır iyi niyet beklentisi içinde birşeyler değişecek diye umut eden azınlık insanının bu iyi niyetinin hafife alınması, çağdaş ve insancıl yaklaşımlar benimsemek yerine güvensizliği perçinleyen uygulama ve politikalara her geçen yıl yenisinin eklenmesi çıldırtıyor beni.
Bir eğitim sisteminin en temel taşlarından biri eğitimcidir. Donanımlı bir neslin yetişmesi için, o neslin ehil ellerin tedrisatından geçmesi gerekir. Ülkemiz yöneticileri SÖPA'yla bu alanda açtıkları yarayı kapatmak yerine, yeni yaralar açmayı tercih ediyorlar.
Yıllarca kapanmasını istediğimiz SÖPA neticede kapandı. Ancak azınlık okullarında Türkçe ders programlarını yürütecek öğretmenler için beklenen eğitim fakültesi hayal olarak kaldı.
Azınlık okullarında öğretmen olmanın yeni yolu, her Yunan vatandaşı gibi ilkokul öğretmeni yetiştiren eğitim fakültelerinden birine gitmek, ardından da Dedeağaç'ta Yunanca ve Türkçe eğitim verecek 1,5 yıllık "Didaskalio", yani bir çeşit seminere dahil olmak.
Yani ölme eşeğim ölme..
Azınlık, sadece azınlık mensuplarının gidebileceği bir eğitim fakültesi istiyor. Ülkemiz yöneticileri ise bunun anayasaya aykırı olduğunu ileri sürüyorlar.
Gülmek geliyor içimden... Yıllardan bu yana azınlık eğitiminde her şey usülüne uygun yapılıyormuş gibi... Peki SÖPA vakti zamanında anayasaya uygun muydu? Hangi yüksek eğitim kriterine uyuyordu?
Bir diğer soru; Heybeli Ruhban Okulu'nun açılmasını Ankara ile görüşmelerde dile getiren ve talep eden Atina, bu konudaki iki yüzlülüğünü nasıl açıklayabilir? Türkiye'deki herhangi bir yüksek eğitim kurumuna bağlı olmayı reddeden, tamamiyle bağımsız bir ruhban okulu isteyen Atina'nın iç politikayla dış politika kriterleri nasıl bu kadar çelişebilir?
Bir devletin vatandaşıyla nasıl bir zıtlaşmasıdır bu? Dinlemeyen, duymayan; dinlemek, duymak istemeyen bir yönetimden bahsediyoruz. Kızmamak, üzülmemek mümkün değil...
7 Aralık 2015 Pazartesi 14:49