Anasayfa
<
19-10-2015

Böyle acıya yürek dayanmaz!
Vatan ve anavatan... Batı Trakya Türkleri için birbirinden ayrılmayan iki kavram.

Biri doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı yer; memleketi. Göçüp gitse de, uzaklarda olsa bile unutmadığı, unutamadığı toprak parçası. Bizzat yaşadığı, ya da anılarında yaşattığı, sorunlarıyla üzüldüğü, uzağındaysa özlem duyduğu yer.

Diğeri anavatan... Hissi duygularla bağlı olduğu, ırkdaşlarının yaşadığı, anadili, gelenek ve görenekleriyle bağlı olduğu toprak parçası. Başı dara düştüğünde umut kapısı, kaçış noktası olarak gördüğü, sığındığı yer. Mutluluklarıyla mutlu olan, sıkıntılarını kendisi için de sıkıntı yapan, bir ayağı onda olan, aklının gönlünün köşesinden çıkarmadığı, sevdiklerini uğurladığı, özlemlerini duyduğu ana, baba, ced bağlarıyla bağlı olduğu toprak.

Anne, baba, çocuk ilişkisi gibi aslında. İnsan ne anasından, ne babasından vazgeçebilir ya... İşte onun gibi birşey. Ne biri, ne diğeri kıyılmaz. Her ikisinin de yeri ayrıdır.

Anavatan'da geçen hafta meydana gelen terör saldırısıyla, Batı Trakya Türklerinin de yüreklerine ateş düştü. Onlarca kişinin hayatını kaybettiği, onlarcasının yaralandığı, binlerce yüreğin düzelmeyecek travmalar aldığı bu saldırı ne aklamızdan, ne de yüreklerimizden silinebiliyor.

Öyle bir acı ki bu, tanımlamak mümkün değil. Kelimelerin yetersiz, cümlelerin kifayetsiz kaldığı anlar bunlar. Oluk oluk kanın, oluk oluk göz yaşıyla birleştiği an. Çığlıkların öfkeyi dışa vuramadığı, kor gibi yanan yüreklerdeki acının söndürülemediği günler bunlar.

Nasıl, nasıl olur da insan insana bunu yapabilir? Nasıl olur da Yaradan'ın bahşettiği hayat, pimin ucunu tutan iki kendini bilmezin elinde olur?

İnsan insan olduğuna utanıyor, değil mi?

"Anne ne olmuş?" diye soran çocuğuna söyleyecek söz bulamıyor değil mi?

Ne mantık, ne duygu "bu kadar masum insana nasıl kıyılır" sorusuna cevap veremiyor değil mi?

Hele hele insan kendini; canını, cananını, en kıymetlisini yitirenlerin yerine hiç koyamıyor değil mi?

Nasıl ürkütücü bir şey bu Allah'ım. Feryad etsen, çığlık atsan için ferahlamıyor, ağlasan acın dinmiyor. Ya ateşin düştüğü yerde, ocaklarda nasıl bir acı hakim sürüyor?

Çiğerimiz yanıyor... İçimiz kan ağlıyor... İnsanlığa, insan olma hasletine vurulan darbe için üzülüyoruz.
Çiçeği burnunda yitip giden, henüz yaşanmamış hayatlara, hayatı boyunca vücudunda ya da gönlünde o günün izlerini silemeyecek olanlara üzülüyoruz.

İnsan olduğumuz için, insanca duygularımızı henüz yitirmediğimiz için şükrediyoruz...

Lanetliyoruz, insana bunu yapanları... Cana kıyanları... Kendilerinde, can alma hakkı bulanları lanetliyoruz.

Barış isteyenlere, sinsice yanıt veren eller kırılsın.

Nasıl bir acıdır bu... Sabır...


19 Ekim 2015 Pazartesi 20:04