01-09-2015
"Hıristiyan" göçmenlere "evet", "Müslüman" göçmenlere "hayır"...
Suriye'de 2011 yılında başlayan iç savaş, son yıllarda doruğa çıkan insan göçüyle değişik bir boyut kazanmış durumda. Savaşın yarattığı kaos ortamından kaçıp, yeni bir hayat kurma peşinde olan binlerce insan kendisine Avrupa'da gelecek arıyor.
Bu hayalin önemli geçit noktalarını ise Türkiye ve Yunanistan oluşturuyor. Türkiye'den Ege denizini aşarak Yunanistan'a ulaşan Suriyelilerin temel hedefi, ekonomik ve sosyal hayat seviyesinin daha iyi olduğu Batı Avrupa ülkelerine ulaşabilmek. Bu umut yolculuğu bazen çok kısa sürebiliyor. Yakalanan kaçak göçmenler, Ege'nin sularına gömülen hayatlar, parklarda sürüp giden sefil hayatlar, göçmen merkezlerindeki zor yaşam koşulları, sınırları geçmek ve nihai hedefe ulaşabilmek için insanlık dışı gayretler...
Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin sayısının 2 milyon civarında olduğunu düşünecek olursak, Avrupa ülkelerinin kabul ettiği göçmen sayısı oldukça komik.
AB'nin Suriyeli göçmenlere uyguladığı kota bir tarafa, göçmen kabulünde ortaya koyduğu bazı kriterler de hayli ilginç.
Aslında buna ilginç demekten çok "korkutucu" tanımlamasını yapmak daha doğru olur. Niye mi? Bu kriterlerden birinin "din" kriteri olması ve bazı AB üyesi ülkelerin sadece "Hıristiyan" göçmen kabul edeceklerini resmen açıklamış olması başka nasıl tarif edilebilir ki?
AB ülkelerine iltica talebinde bulunan sığınmacıların kabulünde "Müslüman olmama" kriterinin artık Birlik ülkeleri tarafından cüretkar bir şekilde dile getiriliyor olması gerçekten ürkütücü bir gelişme.
Slovakya, Suriyeli göçmenlerden sadece Hıristiyan olanları kabul edeceğini resmen açıkladı ve ülkede cami olmaması nedeniyle Müslümanların ülkeye uyum sağlamasının zorlaşacağı gibi hiç de inandırıcı olmayan bir gerekçe ortaya sürdü.
Çek Cumhuriyeti de son günlerde, kültürel farklılıklardan dolayı Müslümanlardan ve Kuzey Afrika ülkelerinden sığınmacı kabul edemeyeceği açıklamalarıyla gündeme geldi.
Yasa dışı göçü yoğun olarak yaşayan ülkelerden biri olan Macaristan da aynı tutum içerisinde.
Aslında "Hıristiyan mülteci" konusu ilk olarak 2 yıl önce Avusturya hükümeti tarafından gündeme getirildi. Ülkeye kabul edilecek bin mültecinin "öncelikle Hıristiyan kadın ve çocuklardan" oluşacağı açıklamalarının tepkiye neden olmasının ardından "Hıristiyan mülteci" konusu kısa bir sürede unutuldu. Ta ki son günlerde yeniden gündeme gelinceye kadar...
Mülteci kabul kriterlerinde din unsurunun öne çıkarılması, ayrımcılıktan başka bir şey değil. AB normları, anayasa ve evrensel insan hakları; kısacası insanla ilgili her türlü anlaşma ve anlayışa ters düşüyor.
AB içerisinde bu tür açıklama ve politikaların dile getiriliyor olması bile tehlikeli. "Hıristiyan Kulubü" olma suçlamasıyla sıkça karşı karşıya kalan AB'nin gerek savunduğu ilkeler, gerekse temsil ettiği çağdaşlık anlayışıyla ters düşen bu sesleri bir an önce susturması ve uluslarası bir sorumluluk haline gelen kaçak göçmenler konusunda elini taşın altına koyabilmesi gerekiyor.
Aksi takdirde "Hıristiyan Kulubü" suçlamaları doğrulanmış olacak, insana ve insan haklarına verdiği önemin samimiyeti sorgulanacak.