11-09-2018
Korku ve ümit hali
"Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin." (Al-i İmran Suresi, 102)
Âyette yer alan Allah korkusu diğer korkular gibi insana sıkıntı ve azap veren bir korku değildir. Tam tersine, insana kulluğunu ve aczini hatırlatan, onun aklını ve şuurunu açıp geliştiren, hayatının sorumluluk bilinciyle yaşamasını sağlayan, kişiyi üstün bir ahlak seviyesine ulaştıran ve Allah’a yaklaştıran saygı dolu bir korkudur.
Aynı zamanda bu korku Müminin ahirete olan özlemini artıran, ümit ve şevkini körükleyen, onu kötülüklerden uzaklaştırıp, Allah’ın rızasına, rahmetine ve cennetine yaklaştıran, bundan dolayı da çok büyük manevi haz içeren bir duygudur.
Ümit etmek de Kuran'da müminlerin önemli bir vasfı olarak belirtilir. Kur'an müminlere, hiçbir olay karşısında ümitsizliğe kapılmamaları, Allah'a dayanıp güvenmeleri gerektiğini haber verir. Aynı zamanda Allah'a karşı saygı dolu bir korku içinde olmalarını bildirir.
Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:
"Onlar, korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler." (Secde16)
"Onlar ahiretten çekinir ve Rabbinin rahmetini umarlar." (Zümer, 9)
Mümin daima korku ve ümit arasında bulunmalıdır. Çünkü fazla korkudan ümitsizlik, korkusuz ümitten de gaflet doğar. Mümin, Rabbinin büyüklüğünü ve azabının çetinliğini bilerek O'ndan korkar. Buna göre sorumluluk bilinci içersinde hareket ederek Allah'ın emirlerini yerine getirir, yasaklarından kaçınır. Allah'tan en çok korkan, O'nu en çok bilen ve zikredendir. Bu sebeple Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz; "Allah'a yemin ederim ki, Allah'tan en çok korkanınız, O'ndan en fazla sakınanınız benim." buyuruyor. (Buharî)
Cenab-ı Hak da buna işaret ederek şöyle buyurmaktadır: "Kulları içinde Allah'tan ancak âlimler korkar." (Fâtır, 28)
Görülüyor ki, ilahî bilgi arttıkça kalbe düşen korku da çoğalıyor. Fakat ümitle dengelenen Allah korkusu insanı bunalımlara değil, isyandan uzak durmaya, geçmişi telafi için taat ve ibadete, geleceğe hazırlanmaya sevk ve teşvik eder. Bunun için büyükler demişlerdir ki: "Herkes korktuğunda kaçar. Yalnız Allah'tan korkan O'na yaklaşır."
Rasulullah s.a.v. Efendimiz, ölüm halinde bulunan bir gencin yanına gitti. Gence:
- Kendini nasıl buluyorsun, diye sordu. Genç:
- Allah Teâlâ'nın rahmetini umuyorum. Günahlarımdan da korkuyorum, dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.):
- Bir kulun kalbinde bu ikisi bir araya gelirse, Allah Teâlâ o kula umduğunu verir, korktuğundan emin kılar, buyurdu. (Tirmizî; İbn Mace)
Hz. Ömer r.a. şöyle derdi:
"Semadan birisi, 'Ey insanlar, bir kişi hariç hepiniz cennete gireceksiniz!' seslenmiş olsaydı, o bir kişinin kendim olmasından korkardım. Yine semadan birisi, 'Ey insanlar, bir kişi hariç hepiniz cehenneme gireceksiniz' seslenmiş olsaydı, cehenneme girmeyecek olan o tek kişinin ben olacağımı ümit ederdim."
Rivayet edildiğine göre Hz. Ali (r.a.), günahlarından korkup ümitsizliğe düşen birine:
- Seni bu hale düşüren nedir, diye sordu. Adam:
- Büyük günahlarım, diye cevap verdi. Hz. Ali (r.a.):
- Hayır, kendine yazık ediyorsun! Bil ki Allah'ın rahmeti senin günahlarından daha büyüktür, dedi. Adam:
- Benim günahlarım hiçbir şeyin temizlemeyeceği kadar büyük, dedi. Hz. Ali (r.a.):
- Yanılıyorsun! Asıl senin Allah'ın rahmetinden ümidini kesmen, işlediğin günahlarından daha büyük, dedi.
Korku ve ümit arasında bir ruh haline sahip olmak için gereken, sadece Allah'a karşı samimi olmaktır. Samimiyetle gönülden Allah'a yönelen kişi O'nun yaratmasındaki kusursuzluğu ve ihtişamı görecek ve Allah'a karşı saygı dolu bir korku duyacaktır. Korku, onu Allah'ın sınırlarını ihlal etmekten sakındıracak ve mümin bundan duyduğu huzur nedeniyle cenneti ümit edecektir.