27-03-2021
"Gizli Okul" ve "açık nefret"
Ülkelerin "milli bayramları" vardır. Bağımsızlık uğruna, kurtuluş uğruna veya demokrasi, eşitlik, insanca yaşam adına verilen mücadeleleri unutmamanın, "millet" olmanın, "ulus" olmanın bir gereğidir "milli bayramlar". Hiç bir devlet "milli bayramlarından", "milli günlerinden" vazgeçmez, vazgeçemez.
Bir ülkede bu bayramlar veya günler "milli kimliğin inşası"na hizmet etmenin yanı sıra o ülkenin TÜM vatandaşlarını kucaklayan, kapsayan bir şekilde kutlandığı zaman anlamı şüphesiz ki daha çok artar. Milli bayramlar, bir ülkede yaşayan farklı kimlik ve kültürlerin ayrışmasından çok yakınlaşmasına hizmet etmelidir. Geçmişte yaşanan acıları unutmamak tabii ki önemli. Ancak geçmişte farklı dönemlere ait söylemleri tekrar tekrar üreterek, farklı kimlik ve kültürlere, farklı dinlere karşı bir nefret söylemi yaratmamak için azami dikkati göstermek şarttır.
Vatandaşı olduğumuz Yunanistan geçtiğimiz günlerde Osmanlı İmparatorluğu'na karşı ayaklanmanın yıl dönümü olarak kabul edilen 25 Mart 1821'in 200. yılını kutladı. Bu amaçla ülke genelinde etkinlikler düzenlendi ve düzenlenmeye devam ediyor. Kovid-19 salgını nedeniyle okullarda bu tür kutlamalar yüz yüze gerçekleştirilemedi, ama öğrenciler bu kutlamalara farklı etkinliklerle dahil oldular.
Devletler, kendi milli bayramlarında, ülkenin üzerine inşa edildiği "ulusal benliklerini" ayakta tutmak, geliştirmek ve gelecek nesillere aktarmak ister. Bu doğaldır da. Ancak bu çaba içinde nefret söylemleri barındırıyorsa o zaman burada sorun var demektir. Hele hele bu bir okulda yapılıyorsa, genç beyinlerde "ayrıştırma" ve "düşman yaratma" algısı oluşturuyor ve bunu besliyorsa, o zaman sorun daha da büyüktür.
Nüfusunun yarısı Müslüman Türklerden oluşan Gümülcine'de ilkokul öğrencilerinin katıldığı resim etkinliğinde ortaya çıkan sonuç bu konuda iyi bir örnek oluşturabilir. Gümülcine'deki 6. Devlet İlkokulu öğrencileri, iki öğretmen gözetiminde Yunan bağımsızlık mücadelesinin 200. yıl dönümü nedeniyle Rodop Birinci Derece Eğitim Müdürlüğü'nün organize ettiği etkinliğe, "tartışmalı" bir konu olan "Gizli Okul" (Krifo Sholio) temasıyla çizdikleri resimlerle katıldılar.
"Gizli Okul" (Krifo Sholio) olayına tartışmalı dememizin sebebi de Yunanlı akademisyenler arasında hakim olan görüş farklılığından kaynaklanıyor. Zira, bir çok Yunanlı tarihçi ve akademisyen "Gizli Okul" olayının bir efsaneden ibaret olduğunu, Osmanlı döneminde Rumların eğitim alanında oldukça özgür ve gelişmiş olduklarını savunuyor. "Gizli Okul" efsanesinin Yunan ayaklanmasını izleyen yıllarda üretildiği bir çok akademisyen tarafından kabul ediliyor. "Gizli Okul" efsanesine veya tezine göre Osmanlı devletinin, cahil kalmalarını istediği Rumların eğitim almalarını yasakladığı iddia ediliyor.
"Gizli Okul"la ilgili bu bilgiyi verdikten sonra asıl konumuza geçelim.
Gümülcine 6. İlkokulu öğrencilerinin öğretmenlerinin gözetiminde katıldıkları etkinlikte çizdikleri Osmanlı'da yaşayan Rumların gittiği "Gizli Okul"la ilgili resim ve karikatürler internet ortamında mevcut. Bu resimlere baktığınız zaman Yunanistan'da klasik tabirle "Turkofagos"luğun (Türk yiyiciliği) ne kadar güncel olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Nüfusun yarısının Türklerden meydana geldiği Gümülcine'de küçücük çocukların beyinlerinin «Türk ve Türklük karşıtı nefret söylemiyle» zehirlenmesi hem üzücü hem de endişe verici bir şey!
"Gizli Okul" temalı resim çalışmasının iki kadın öğretmenin gözetiminde yapıldığını belirtmek gerekiyor. Öğretmenlerden birinin de azınlık üyesi olduğunu not edelim.
Bizler bu bölgede Türkler ve Yunanlılar birarada, uyum ve huzur içinde yaşamak istiyoruz. Barış içinde yaşamak istiyoruz. Bugüne kadar bu ortamın bozulmaması için Batı Trakya Türk Azınlığı azami özeni gösterdi ve gösteriyor. Azınlık toplumu yaşadığı ülkenin devletinden haksızlık ve ayrımcılık görmüş olsa da barışa ve uyumlu yaşama olan inancını her zaman korumuş ve bu yaşam biçimine zarar getirecek en ufak hareketten kaçınmıştır. Geçmişte de bu böyleydi, bugün de böyle.
Peki sözünü ettiğimiz resimlerde neler yer alıyor? Neler konuşuluyor? Aktarmaya çalışalım. Bir gece vakti köyde veya kasabada olduğu anlaşılan Rum çocukları, gizlice kiliseye gidiyor. Papaz kapıyı açıyor. Gizlice içeriye giriyorlar. Ve "Gizli Okul"da eğitim başlıyor. Sonra ders bitince yine gizli gizli evlerine dönüyorlar. Ancak bu hikayede diyaloglar çok enteresan. Örneğin, "Sizi bir Türk görmedi değil mi?" diye soruyor papaz. Bir çocuk cevap veriyor: "Türkler köye girip bir çok çocuğu aldılar." Bir diğer çocuk atılıyor: "Annem beni su kuyusuna gizledi". Bir diğeri ise şöyle diyor: "Vasili ve Nikoli'yi babaları dağa gizledi." Bir diğer çocuk ise "Ne zaman büyüyeceğim, Karyofil tüfeğini elime alabileyim" diye hayıflanıyor. "Türk Hakimiyetinde Bir Kilesenin Bodrum Katındaki Gizli Okul" temasıyla hazırlanan çalışmanın alt başlıklarında "400 yıldır ulusu yok ettiler" gibi ifadeler dikkat çekiyor.
"Gizli Okul" efsane mi değil mi, ne kadar gerçeği yansıtıyor ya da ayaklanma sırasında neler yaşandı veya yaşanmadı konularına girmeyeceğiz. Zira bu tarihçilerin işi. Ancak yaşadığımız bölgede resmi tarih aktarılırken, komşusunun, hatta arkadaşının kimliğine, kültürüne karşı nefret söyleminin zararlarını hesaba katmadan hareket etmenin yanlış olduğunu vurgulamak gerekir. Bu gibi durumlarda gereken hassasiyeti göstermek özellikle eğitim camiasının görevi olmalıdır.
Zira bu tip bir eğitim sistemine maruz kalan ve bu şekilde bir "milli bilinç" tornasından geçen yarının büyüklerinin, duydukları "Türk" kelimesini "tehdit" ve "tehlike" olarak algılaması kadar doğal bir şey olamaz. Bu tür olaylara tanık oldukça, "Türk" ve "Türklükle" ilgili her şeye tepki gösteren, deyim yerindeyse tüyleri diken diken olan çevrelerin zihin kodları daha iyi anlaşılıyor.