16-03-2021
Bayram değil, seyran değil...
Yunanistan, Batı Trakya Türk Azınlığı'nın varlığını kabul etmiyor. Bu inkar politikası uzun yıllardan bu yana devam ediyor. Yunanistan'a göre topraklarında "Türk" azınlık yok. Peki ne var? Yunanistan'a göre "Yunan Müslümanları" var.
Ülkemiz, yani vatandaşı olduğumuz Yunanistan devleti, nüfusu yaklaşık 150 bin civarından olan azınlığın milli kimliğini kabul etmiyor. Yunanistan bu iddiasını Lozan Antlaşması'na dayandırıyor ve ülkede Türk azınlığın varlığını sürekli inkar ediyor. Batı Trakya Türkleri yıllarca milli kimliklerini çeşitli vesilelerle yüksek sesle haykırsalar da, devletimiz bu haykırışı duymamayı ve görmemeyi tercih ediyor.
Bu politika uğruna azınlığın en eski ve en önemli sivil toplum kuruluşları hakkında bile mahkemeler tarafından "kapatılma" kararları verilmiş, ancak azınlık kuruluşları tarafından bu kararlara Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) yapılan itirazlar haklı bulunmuştur. Türk azınlığı inkar politikası uğruna Yunanistan, Avrupa Konseyi başta olmak üzere uluslararası kuruluşların eleştirilerine ve uyarılarına muhatap olmayı göze alıyor.
Batı Trakya'da azınlık konusunda izlenen sözünü ettiğimiz bu politikanın farklı parametreleri var. Her ne kadar Yunanistan Batı Trakya'da etnik bir azınlığın varlığını kabul etmese de, izlediği politikayla çelişkiye düşme pahasına azınlığı parçalara bölmek amacıyla şöyle bir gruplamaya gidiyor: "Türk kökenliler" , "Pomaklar" ve "Çingeneler". Altını çizmekte yarar var; bu ayrımı yaparken bile "Türk" denilmiyor, "Türk kökenli" ifadesi tercih ediliyor. Anlaşılması oldukça zor bir durum. Sosyal psikoloji için iyi bir inceleme konusu olabilir.
Yunan devletinin etnik azınlıkların varlığını inkar politikası Batı Trakya bölgesiyle sınırlı değil. Bu devlet politikasına göre Makedonlar, Arnavutlar, Ulahlar ve diğer gruplar da yok!
Batı Trakya'daki azınlığın tek farkı, uluslararası bir antlaşmayla bölgede kaldığı için topyekûn inkar edilmesi mümkün değil. "Batı Trakya'da bir azınlık yok" denemeyeceği için buradaki azınlığın Türk milli kimliği ve kimlik bilinci yok sayılarak parçalara ayrılıyor.
Devletin, Batı Trakya'daki azınlığı üç ayrı etnik gruba ayıran politikasının bir de destekçi kurum ve kuruluşları var hiç şüphesiz. Medya, akademik dünya, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler ve aşırı milliyetçi çevrelerde bu gibi "destekçi" grupları görebiliyoruz. Bu çevrelerin bir numaralı misyonu, "Batı Trakya'daki azınlığın "Türk" olmadığını" kanıtlamak. Ancak "Türk" azınlığa şiddetle karşı çıkan bu çevreler "Pomak" ve "Çingene" ifadelerinden asla rahatsız değiller. Aksine bu gruplara destek verip, kimlik oluşturma çabasındalar.
Hatta bu çabalar tarihi, siyasi, sosyal "çalışmalar"la desteklenmeye çalışılıyor. "Türk" kimliğini ve kültürünü "örtbas etmek" amacıyla "suni" kimlik veya kimlikler "üretiliyor".
İsminde "Türk" kelimesi olduğu için azınlığın 90 yıllık dernekleri kapatılırken, isminde "Pomak" veya "Roman - Çingene" ifadeleri olan dernekler "destekçi" desteğiyle oluşturuluyor.
Sözünü ettiğimiz destekçi grubun "çalışmaları" zaman zaman hız kazanıyor, zaman zaman da frene basıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay yukarıda ifade ettiğimiz "destekçi" grubuna "yeni bir üye mi katıldı?" sorusunu akıllara getirdi. Amerika Birleşik Devletleri Atina Büyükelçiliği, dünya genelinden kadınların ödüllendirildiği "Uluslararası Kadın Cesaret Ödülü"ne İskeçe Pomakları Kültür Derneği Başkanı Emine Borucu'yu aday gösterdi.
Peki ABD'nin Yunanistan'daki temsilcileri Borucu'yu neden bu ödüle aday göstermiş?
ABD Atina Büyükelçisi Geoffrey Pyatt'ın ifadesiyle Emine Borucu, "Yunanistan’daki Pomak topluluğu için uzun yıllardır korkusuz bir insan hakları aktivisti", "özellikle kadınlar için eğitim ve öğretime erişimi artırmayı amaçlayan, ayrıca Trakya Pomakları ve daha geniş Müslüman topluluğu için ekonomik katılımı teşvik eden bir insan."
Öncelikle şunu söylemekte fayda var. Herkes ifade özgürlüğüne sahiptir. Kim hangi milli kimlik bilincine sahip olmak istiyorsa bunu yaşama ve ifade etme hakkına sahip olmalıdır. Bu kişinin adı Emine, Ayşe veya Maria olmuş fark etmez, etmemeli de. Ancak, Batı Trakya'da Türk milli kimlik bilincini ve aidiyet duygusunu zayıflatmak, bölmek ve bu konuda farklı algılar yaratmak amacıyla yapılan girişimlere yıllardır şahidiz. Burada, azınlık toplumu nezdinde tabanı, dayanağı ve desteği olmayan çabalardan bahsediyoruz.
"Toplumuna destek olan, halkının gelişmesi için büyük katkıları olan bir kadın ödüle aday gösterildi" iddiası son derece zayıf. "Siyasi nedenlerle verilen bir ödül, ve konjonktürel sebeplerle yapılan bir hareket" demek daha doğru olur.
Amerikalı diplomatlar uzun yıllardan bu yana Batı Trakya'yı ziyaret ederek azınlık temsilcileriyle görüşüyor. Bu görüşmelerde elde edilen bilgileri de ABD Dışişleri Bakanlığı'nın her yıl yayımlanan insan hakları raporuna yansıtıyorlar. Ancak son yıllarda Türk azınlığın sorunlarının eksik bir şekilde rapora yansıdığını gözlemliyoruz. Hatta bu nedenle son yıllarda söz konusu raporun yayımlanmasının ardından Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu rapordaki eksikler üzerine "paralel rapor" hazırlamak durumunda kalıyor.
Peki ABD bunu neden yapıyor? Azınlığın sorun ve taleplerini inandırıcı bulmadığı için mi, yoksa Yunanistan'ı fazla gücendirmemek için mi? Bu sorunun cevabının muhatapları şüphesiz ki kendileri. Ancak Borucu'nun uluslararası bir ödüle aday gösterilmesiyle ilgili son olay, gerek azınlıkla ilgili devlet politikası oluşturanları, gerekse bu politikanın "destekçi" ve "uygulayıcılarını" memnun etmeye yönelik bir hareket.
ABD'nin, Batı Trakya'daki durumu objektif bir şekilde gözlemleyen, azınlığın yaşadığı sorunları tarafsız bir şekilde dile getiren, insan hakları alanında saygın çalışmalara imza atan ülke olma rolünden çıkıp, Yunanistan'ın resmi söylemlerini destekler konuma geçip geçmeyeceğini zaman gösterecek. Fakat ABD'nin Batı Trakya'da yaşanan sorunları görmezden gelmesi durumunda, bunun insan hakları alanında yaptığı faaliyet ve çalışmaların inandırıcılığına gölge düşüreceği kesin.
Bu noktada bir ayrıntıya daha dikkat çekmek gerekir. Yukarıda sözünü ettiğimiz çevrim içi etkinliğe ABD Atina Büyükelçisi Geoffrey Pyatt da katılmış. Sayın Pyatt burada normal bir büyükelçi profilinden uzak bir profil sergiliyor. Zira bugüne kadar Yunanistan'ın "milli mesele" olarak değerlendirdiği konularda bir ülkenin büyükelçisinin bu kadar çok açıklamalarda bulunduğuna tanık olmadık. Dolaylı da olsa büyükelçiyi Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'nı ilgilendiren bir olayda görüyoruz. Sayın Pyatt'ın son dönemde Yunanistan'ın askeri konularıyla, Amerikan üsleriyle ilgili açıklamalarına, gerçekleştirdiği Dedeağaç ziyaretlerine şahit olduk. ABD'nin Atina Büyükelçiliğinin "Uluslararası Kadın Cesaret Ödülü"ne Yunanistan'dan İskeçe Pomakları Kültür Derneği Başkanını aday göstermesinin Yunan devletine bir "jest" kapsamında olduğuna inananlar da var tabii ki. Azınlığın içinde, "ABD orada burada üs kuracaksa Yunanistan'ın azınlık politikalarına hizmet eden bir hareketçikte de bulunmasın mı?" yorumunu yapan "akil adamlarımız" yok değil hani.
Türkçe'de güzel bir atasözü var: "Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?"
Ne dersiniz?