25-01-2021
Eski başbakan Samaras istikşafi görüşmelere karşı!
Samaras: "İstikşafi görüşmelerin başlamasıyla Türkiye’ye yönelik AB yaptırımlarının önü kesildi. Yayılmacılık, sadece caydırıcılıkla göğüslenebilir"
Eski Başbakan ve Yeni Demokrasi Partisinin eski lideri Antonis Samaras, İstanbul’da yeniden başlayacak istikşafi görüşmelere karşı çıkarak, bu temasların, Türkiye’ye yönelik olası Avrupa Birliği (AB) yaptırımlarının önünü kestiğini savundu.
Samaras, "Kathimerini" gazetesine verdiği mülakatta, bugün İstanbul’da 61. turu yapılacak istikşafi görüşmelere ilişkin açıklamalarda bulundu.
Başbakan Kiriakos Miçotakis hükümetinin Türk - Yunan ilişkilerinde izlediği "yatıştırıcı doktrin" politikasına karşı olduğunu belirten Samaras, "İstikşafi görüşmelerin başlamasıyla Türkiye’ye yönelik AB yaptırımlarının önü kesildi. Yayılmacılık, sadece caydırıcılıkla göğüslenebilir." ifadesini kullandı.
KORSANLARLA DİYALOG OLMAZ
Samaras, Türkiye’nin Ege adalarının silahsızlandırılması gibi deniz bölgelerinin belirlenmesi dışında kalan konuları da masaya getirmekte ısrar etmesi halinde, Atina’nın ne yanıt vermesi gerektiği yönündeki soru üzerine şunları söyledi:
"Biz de ısrar edeceğiz, egemenlik haklarımızı nasıl paylaşacağımızı konuşmayı reddediyoruz. Çünkü böyle bir tartışmaya girmeyi kabul edersek bu olay bazıları tarafından desteklenen; ’bir şeyleri kurtarabilmek için onlara da bir şey ver’ meselesi değildir. Çünkü şimdi bir şey alırlarsa daha sonra başka şeyler almak için yeniden tehditlerle gelecekler. Bunun için ben korsanlarla diyalog olmaz demiştim."
İstikşafi temaslarda sonuç alınamaması durumunda Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanına başvurma ihtimaline de değinen Samaras şöyle devam etti:
"Hayır bu yanlışı yapmayın. Bizden istedikleri Lahey'e uluslararası hukuk temelinde başvurmak değildir. Çünkü Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni kabul etmiyor, imzalamıyor bile. Dolayısıyla başvurmak için ortak bir çerçeve yok. Diğer bir yol ise Türkiye ile bir tahkimname imzalayarak Lahey'e sürüklenmektir. Yani anlaşmazlıklarımızın uluslararası hukukun öngördüğü gibi değil, Türkiye’nin arzu ettiği gibi çözümlemeyi kabul etmek anlamına geliyor."