23-10-2023
İnsan olduğumuzu hatırlayalım...
Gazze Şeridi, adı üzerinde Akdeniz kıyısında yer alan bir sahil şeridi.
Gazze Şeridi, adı üzerinde Akdeniz kıyısında yer alan bir sahil şeridi. Kara sınırlarını ise güneybatıda Mısır, kuzey ve doğuda İsrail oluşturuyor. 41 kilometre uzunluğu olan, genişliği ise 6 ile 12 kilometre arasında değişen toplam 360 kilometrekarelik bir alanı kaplayan Gazze Şeridi, İsrail tarafından havadan, karadan ve denizden abluka altında tutuluyor . Bu sıkıştırılmış coğrafyada ise 2 milyonun üzerinde Filistinli yaşıyor.
Tabii buna yaşamak denirse...
Su, elektrik, yakıt, ilaç, gıda gibi temel ihtiyaçların hepsi İsrail'in kontrolünde. İsrail Gazze üzerinde bir zeplinle Filistinlileri gözetim altında tutuyor. Deniz ulaşımını İsrail kontrol ediyor.
Örneğin, Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistinlilerin önemli bir geçim kaynağı olan balıkçılık İsrail'in tehdidi altında yapılıyor. Filistinli balıkçıların denize açılmaları için verilen 10 deniz millik izin İsrail'in keyfi uygulamalarıyla 3 mil ve daha da gerisine çekilebiliyor. Bunun üzerine çıkan Filistinli balıkçılara ise İsrail botlarından ateş açılıyor, balıkçılar gözaltına alınıyor.
Gazze'ye kuzeyindeki Erez ve ticari amaçlı kullanılan Kerem Şalom sınır kapılarından geçiş sağlanabiliyor. İsrail'in kontrol ettiği bu iki kapı şu an kapalı.
Geriye Mısır'a açılan Refah kapısı kalıyor. Son gelişmeler nedeniyle kapalı olan, sadece yabancı ülke vatandaşlarına geçiş izni verilen ve varılan son anlaşmalarla insani yardımların ulaştırılacağı Refah kapısı İsrail kontrolünde olmayan tek kapı. Fakat bu özgürce giriş - çıkışlara açık olduğu anlamına gelmiyor.
Normalde Refah Sınır Kapısı, Hamas ve Mısır tarafından kontrol edilse de İsrail kapının etrafını bombalayarak geçişi engelleyebiliyor.
Mısır, İsrail'in kara harekatı başlatacağı gerekçesiyle kuzeyden güneye gidilmesi uyarısı nedeniyle Refah kapısını mülteci akını korkusuyla kapalı tutuyor.
Normal koşullarda da Refah Sınır Kapası'ndan geçmek isteyen Filistinlilerin 2-4 hafta önceden başvuruda bulunması gerekiyor.
Mısır, Hamas ile ilişkileri gergin olduğu için bu geçiş noktasını sıkı bir şekilde kontrol ediyor. Müslüman Kardeşler'in bir kolu olarak kurulması ve İran'ın üzerinde büyük etkisinin olması nedeniyle Mısır yönetimi Hamas'a temkinli yaklaşıyor.
Bu tabloyla, günümüz "çağdaş" ve "uygar" dünyasında fakirlik, işsizlik, insanlık dışı hayat koşullarının hakim olduğu bir açık hava hapishanesini andırıyor Gazze Şeridi. Sanki tarihte bir yolculuğu çıkılmış, yıllarca öncesine dönülmüş gibi.
7 Ekim'de Hamas'ın İsrail'e yaptığı saldırıda 1.400'den fazla kişinin öldürülmesi, 150 civarında İsraillinin rehin alınması sonrasında İsrail misilleme olarak Gazze'ye saldırılara başladı; elektriği, suyu kesti. Kara harekatı başlatacağını duyurarak bir milyondan fazla insanın yaşadığı Gazze'den insanların ayrılarak güneye gitmesi uyarısında bulundu.
Gazze Şeridi'nde su yok, elektrik yok, yiyecek yok. Çocuklar aç, anne - babalar çaresiz, hastalar, yaşlılar ilaçsız. Tam bir ölüm kalım savaşı.
Masum insanların öldürülüyor olması, hangi taraftan olursa olsun kabul görecek bir şey değil. İnsanlığa sığmaz böyle bir yaklaşım.
Ama Hamas'ın saldırısını da sadece 7 Ekim'de İsrail topraklarına yaptığı baskın ve rehin aldığı masum insanlarla değerlendirmek de yanlış olur. Gazze Şeridi'nde 17 yıldan bu yana devam eden bir ablukadan bahsediyoruz. Yıllardan bu yana işlenen insanlık suçları var.
İsrail - Filistin sorunu, 17 Ekim gecesi Gazze kent merkezindeki El - Elhi Baptist hastanesine yapılan saldırı ile yeni bir boyuta geçti. İnsanlık suçunun ötesinde, bir katliamdan söz ediyoruz.
Bombalama öncesi hastane kompleksine bin civarında insanın sığındığı, 600 kadar da hasta ve görevlinin hastanede bulunduğu bilgileri paylaşılıyor.
Hastaneler, okullar; savaş zamanında uluslararası hukuk tarafından korunan, bu nedenle de en güvenli bölgeler. Durum böyle olunca insanların buralara sığınması kadar doğal bir şey de olamaz.
Filistin halkının yaşadıkları hepimizin sorunu ve sorumluluğu. Görmeyerek, duymayarak, susarak işlenen insanlık suçlarına biz de ortak oluyoruz. Kimse bu denli yokluk içinde yaşamayı hak edemez. Masum çocukların yaşama hakkı elinden alınamaz.
İnsan olduğumuzu hatırlamamız gerek...