08-07-2023
Batı Trakya açısından tarihe geçen seçim: 25 Haziran 2023
Seçimler geride kaldı. Her seçim ve her seçim sonucu, aslında yeni bir başlangıçtır. Ancak, 25 Haziran seçimlerinden sonra "yeni bir dönem başlıyor" dememiz için daha fazla neden var.
Seçimler geride kaldı. Her seçim ve her seçim sonucu, aslında yeni bir başlangıçtır. Ancak, 25 Haziran seçimlerinden sonra "yeni bir dönem başlıyor" dememiz için daha fazla neden var.
Sıralayalım;
İktidar partisiyle ana muhalefet partisi arasında ilk kez bu kadar büyük bir fark oluştu. 21 Mayıs seçimlerinde YDP ile SİRİZA arasındaki herkesi şaşkına çeviren yüzde 20'lik fark, 25 Haziran'da yüzde 23'e dayandı. Yunanistan'ın modern siyasi tarihinde böyle bir şey ilk kez yaşandı.
Partisini yüzde 4 - 5 bandından alıp, iktidara taşıyan, dört buçuk yıl boyunca hükümette kalan SİRİZA partisi başkanı Aleksis Çipras, bu ağır yenilgi sonrasında başkanlıktan istifa etti. Bu istifayla birlikte SİRİZA için de bir çok bilinmezlerle dolu yeni bir süreç başlamış oldu.
Geçen dönemde milletvekili olmadığı için mecliste olmayan PASOK lideri Andrulakis de bu dönemde mecliste parti grubunun başında olacak.
Bu seçimlerde uzun bir aradan sonra 8 siyasi parti barajı aşarak meclise girdi. İlk kez "aşırı sağ" olarak nitelendirilen üç siyasi parti mecliste temsil edilecek. Bu partilerin oy oranı yüzde 13'lere ulaştı. Yeni kurulan ve birçoklarına göre eski Altın Şafak Partisinin devamı veya onun benzeri olarak nitelendirilen ve antik Yunan'daki savaşçı Spartalılar kavmine atıfta bulunan Spartalılar Partisi sürpriz bir şekilde meclise girdi. Üstelik de Altın Şafak davasında mahkum olan ve hapis yatan eski milletvekili İlias Kasidiaris'in desteğiyle. 25 Haziran'da seçime katılım oranının da rekor seviyede düştüğünü not etmekte fayda var.
Gelelim Batı Trakya'ya. 25 Haziran seçimleri hiç şüphesiz Batı Trakya Türk Toplumu açısından tarihi bir seçim oldu. Daha önce hiçbir zaman bu seçimde olduğu kadar Batı Trakya Türkleri bu denli hedef gösterilmedi, ötekileştirilmedi, sindirilmeye çalışılmadı, hatta tehdit edilmedi. Öncelikle Rodop milletvekili Özgür Ferhat'ın ve daha sonra buna İskeçe'den Hüseyin Zeybek'i de ekleyerek, söz konusu iki vekilin Türkiye'nin desteğiyle seçildiğine dair iddialarla başlayan ve başlangıçta ana muhalefet SİRİZA'yı yıpratmaya yönelik algı operasyonu, kısa sürede Batı Trakya Türk Azınlığının kimliğini inkar etme politikasına geldi. Süreç, kısa zamanda bu politikayı partilere, adaylara, azınlığa, kurumlara, kısacası herkese empoze etme teşebbüsüne dönüştü. Ülke haritasında YDP'nin renginde olmayan Rodop ilini ve Türk azınlık seçmenini korkutma yoluyla tercih ettiği siyasi partiden ve adaylardan vazgeçirme girişimi ters tepti. 21 Mayıs sonuçlarına göre iktidardaki YDP, 25 Haziran seçimlerinde Batı Trakya'da gerilerdi. Sebebi de; Türk azınlık seçmeninden aldığı oy oranının iyice erimiş olmasıydı.
YDP lideri Miçotakis'in ulusal Proto Thema gazetesine verdiği demeçle başlayan, Batı Trakya Türk Azınlık seçmenini sindirilme, hedef gösterme ve kimliğini inkar etme politikası bir çok açından tarihi bir nitelik taşımaktadır. Yunanistan nüfusunun yüzde 1,5'uğuna tekabül eden, Yunanistan vatandaşı olan, Avrupa'daki en sakin azınlık olarak da bilinen, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının bu kadar yüksek perdeden hedef haline getirircesine tüm seçim propagandasının merkezine oturtulması kabul edilemez.
Tüm bu algı operasyonunda dikkati çeken en önemli husus tüm tartışmanın ve konunun Türk kimliğinin inkarına gelmesi ve bu konuda düğümlenmesidir. Varsa yoksa Türk kimliği. Neymiş efendim? Azınlık "Türk" azınlık değilmiş. Azınlık "Müslüman" azınlıkmış ve bunu milletvekili adayları da söylesinmiş, açıklasınmış! Oldu olacak isimlerini de değiştirsinler bari! Ferhatis, Baranis, Zeybekis yapsınlar.
Azınlığın oylarıyla milletvekili seçilmiş olan siyasileri "Azınlık Türk değildir" veya "Azınlığı Türk olarak nitelendirmedim" şeklinde bir açıklamaya zorlamak, bunu dayatmak, Batı Trakya Türk Azınlığının iradesine ters düşmenin ötesinde insan haklarına aykırıdır. Demokrasiyle, hoşgörüyle, ifade özgürlüğüyle uzaktan yakından alakası olmayan faşizanca bir dayatmadır, zorlamadır.
Bir kez daha gördük ki Batı Trakya deyince en önemli sorun Türk azınlığın milli kimliğinin inkarıdır. Kimliğimizin inkarı beraberinde birçok sorunu getiriyor. Tüm konular dönüp dolaşıyor aynı noktaya geliyor. Bütün mesele azınlığın Türk olup olmaması. Bu "takıntı" nedeniyle hiçbir soruna el atılamıyor. Eğitim, müftülük, örgütlenme özgürlüğü, siyasi haklar vs. tüm konular "kimlik" meselesine takılıyor.
Öyle anlaşılıyor ki; bu sorun çözülmeden diğer hiçbir mesele tam anlamıyla çözüme kavuşturulamayacak. Her zaman bir şeyler eksik kalacak. Ve bu konunun çözümü azınlık toplumundan çok devletin meselesi. Devlet, bir şekilde bu "saplantı"dan kurtulmak zorunda.
Tam da bu noktada geçtiğimiz günlerde SİRİZA Avrupa Politikaları Komitesi uzmanı ve akademisyen Sotiris Valden'in makalesine değinmek isterim. Konuyla ilgili görüşlerini paylaşmak için seçimlerin tamamlanmasını beklediğini söyleyen Valden, Batı Trakya'daki azınlığın Türk olarak tanınmasının demokrasinin gereği olduğunu söyledi. Valden'in makalesinin tamamını okumakta fayda var. Valden özetle "Batı Trakya'daki azınlığın Türk olarak tanınması uluslararası bir sorumluluk ve demokrasinin gereğidir." diyor. Lozan Antlaşması'nın azınlıkların milli kimliğini tayin etmek amacıyla yapılan bir anlaşma olmadığını, uluslararası bir anlaşmanın insanların veya toplumların bir hakkını ortadan kaldıramayacağını vurguluyor. Azınlığın Türk olarak tanınmasının bölgeyi rahatlatacağını söylüyor. Sotiris Valden, konuyla ilgili olarak en ciddi ve en kapsamlı makaleye imza anlatmış oldu.
Batı Trakya Türk Azınlığı ve tabii ki oylarıyla seçmiş olduğu milletvekilleri bu yeni dönemde, sorunun kaynağının kimliğimizin inkarı olduğunu, bunun aynı zamanda psikolojik bir eşik olduğunu ve azınlığı Türk olarak kabul etmenin bir tehlike değil, tarihi ve siyasi bir gereklilik olduğunu izah etmek durumundadır. Yani, Batı Trakya Türk Toplumundan aldığı yetki ve güçle siyaset yapanların bir Valden olmasa bile, en azından Valden'in söylediklerini cesurca dile getirmesi artık tarihi bir gereksinim...