24-03-2023
Müftü İbrahim Şerif müftülük sorununu ve yeni yasayı GÜNDEM'e değerlendirdi
Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı ve Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif, Batı Trakya Türklerinin yıllardır çözüm bekleyen sorunlarından biri olan müftülük sorunu ve müftülüklerle ilgili yeni yasayı gazetemize değerlendirdi.
Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı ve Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif, Batı Trakya Türklerinin yıllardır çözüm bekleyen sorunlarından biri olan müftülük sorunu ve müftülüklerle ilgili yeni yasayı gazetemize değerlendirdi.
Yönetimin 1920 yılında çıkarılan yasayı değiştirmesiyle sorunun başladığını belirten müftü İbrahim Şerif, azınlığın 30 yıldır bu hak ihlaliyle uğraştığını söyledi.
Yeni müftülük yasasının Türk azınlığa danışılmadan hazırlandığını vurgulayan İbrahim Şerif, "Türk azınlığa danışılmadan Atina Antlaşması hükümleri yok sayılarak, toplumun iradesine ve beklentilerine inatla karşı çıkılarak hazırlanmış bir yasa." değerlendirmesinde bulundu.
İşte Gümülcine müftü İbrahim Şerif'in müftülük sorunu ve yeni yasayla ilgili sorulara verdiği yanıtlar.
GÜNDEM: Müftülük meselesi uzun yıllardır mücadelesini verdiğimiz ve çözülemeyen en önemli azınlık sorunlarından biri. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Müftü İbrahim ŞERİF: 40 yılı aşkın bir süredir uluslararası antlaşmaların, azınlık haklarımızın ihlal edildiği bir süreci yaşıyoruz. Bugün yeni Müftülük yasasını savunurken yönetim bile Müftülük meselesinin 30 yılı aşkın bir süredir sorunlu olduğunu kabul ediyor. Hani Batı Trakya din özgürlüğü alanında Avrupa'ya örnek gösteriliyordu? Peki bu sorun kimden kaynaklanıyordu? 80 yıl boyunca Türk azınlığın geleneksel toplumsal örgütlenme yapısı göz önünde bulundurularak, 1912 Atina Antlaşmasıyla öngörülmüş ve 1920 yılında çıkarılan 2345 sayılı yasayı değiştirerek bu sorunu yaratan bu yönetim değil miydi? Şimdi 1990 yılında kendileri tarafından çıkarılan müftülük yasasının 30 yıldır sorunlu olduğunu söylüyorlar. Yönetimin bir çırpıda söylediği 30 küsur yıl azınlığın neredeyse iki nesline mal oldu. İki nesildir Türk azınlık bu hak ihlalleriyle mücadele ediyor. Şimdi yine azınlığa sorulmadan ve azınlığa rağmen yeni bir yasa çıkarıldı. Böylelikle Türk azınlığın bir sonraki neslini ve nesillerini de süregelen bu haksızlığın mağduru yapmak istiyorlar.
"TÜRK AZINLIÄžA DANIŞILMADAN, TOPLUMUN İRADESİNE VE BEKLENTİLERİNE İNATLA KARŞI ÇIKILARAK HAZIRLANMIŞ BİR YASA"
GÜNDEM: Yeni çıkan yasayı genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Devlet bu yasayla Müftülük sorununa kalıcı bir çözüm getirdiğini, bu alanda önemli bir eksikliğin giderildiğini, müftülük kurumuna modern bir yapı kazandırıldığını iddia ediyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? :
Müftü İbrahim ŞERİF: Müftülük gibi bu toplumun en önemli sorunlarından birini düzenleyen söz konusu yasa Çevre Bakanlığı ile ilgili bir torba yasaya yama edilmiştir. Devletin gözünde müftülük meselesinin değeri bu kadardır işte. Yine Türk azınlığa danışılmadan, Atina Antlaşması hükümleri yok sayılarak, toplumun iradesine ve beklentilerine inatla karşı çıkılarak hazırlanmış bir yasa. İşin ilginç tarafı bu yasanın hükümleri, amaçladıkları, yapılan hesaplar Eğitim ve Din İşleri Bakanlığının daha 2021 yılında yayınladığı raporda yer almış. Yani yenilikler yapılmadan daha yapılmış gibi gösterilerek, bir; uluslararası kamuoyunu yanlış yönlendiriyorlar, ikincisi de bu rapor bile azınlıkla alakalı, müftülüklerle alakalı yapılacak bir düzenlemede azınlığın görüşünün, endişelerinin hiç umurlarında olmadığını gösteriyor. Akabinde de önceden hesapladıkları planlara uygun bir yasayı geçiriyorlar. Böyle bir yasanın kapsayıcı ve modern olduğunu söylüyorlar. Uluslararası hukuku, garanti altına alınmış azınlık ve insan haklarını çiğneyerek kanunlaştırılan bir yasanın ne müftülük sorunu ne de Türk azınlığın diğer sorunlarının çözümüne katkısı olmaz. Bugün gençlerimiz okuyor, modern dünyayı görüyor, biliyor ve karşılaştırabiliyor. Böyle toplumun itirazına rağmen dayatılan uygulamaların da modern dünyada yeri olmadığının farkında. Dayatma 21. yüzyılda kabul edilebilecek bir anlayış değildir.
GÜNDEM: Peki sizce yasanın Müftülük makamına biçtiği rol nasıl değerlendirilmeli?
Müftü İbrahim ŞERİF: Yasanın Müftülük makamını indirgediği konum yetkisiz bir genel müdürlüktür. Tabi Eğitim ve Din İşleri Bakanlığının daha 2021'de yayımladığı raporda bugün propagandası yapılan müftülük makamında toplanan üç vasıftan bahsetmiş. İşte devlet memuru, dini lider ve şeri hâkim. Bu propagandayı Yunanistan yıllarca kullanarak, "Ben İslam Hukukunu uygulayan tek ülkeyim" diyerek Avrupa'ya parmak sallıyordu. Ancak bugün itibariyle yine bu argümanı kullanmak insanların aklıyla alay etmektir. Nitekim temelleri zaten öncesinde, 2019 yılında çıkarılan ve Atina Antlaşmasının bizlere bir hak olarak sunduğu örf ve adet hukukunu yine bize sormadan elimizden almasıyla bu argüman çürümüştür. Şimdi bunun üzerine bu yasayla müftülük, devletin azınlığın dini hayatıyla ilgili uygulamak istediklerinin onandığı bir devlet kurumu yapılmıştır. Yine, 2021'deki raporda garip bir şekilde 2022'de çıkartılacak olan yasayla Batı Trakya'da yaşayan Müslümanların ihtiyaçlarının karşılanmasında müftülük kurumunda var olan aksaklıkların giderildiği ifade ediliyor. Burada yaşanan aksaklık mıdır yoksa hukuk tanımazlık mıdır? Aksaklık olması için çalışan bir kurum olması lazım. Atanmış müftülükler Batı Trakya'da kaç camide varlık gösterebilmektedir? Yine raporun kehanette bulunduğu ve sonrasında çıkarılan yasayla kanunlaşan, devletin müftülükten emekli olacak kişileri daha sonra azınlıkla ilgili dini konularda eğitim bakanı danışmanı olarak atayarak ve onu maaşa bağlayarak bu makama olan saygı ve vefasını göstereceği söyleniyor. Yani burada bu danışmanlık görevi Atina Antlaşması hükümlerine ve Türk azınlığın beklentilerine sırtını dönecek bir azınlık mensubuna bir tazminat, bir sus payı olarak verilmek isteniyor.
GÜNDEM: Bu konuda atanacak Müftüye tahsis edilebilecek konut, makam aracı ve koruma gibi düzenlemeler de var.
Müftü İbrahim ŞERİF: Maalesef devlet uluslararası kamuoyu önünde buradaki hak ihlallerini meşrulaştırmak için birçok yola başvurabiliyor. Fakat amacını gizlemekte pek mahir değil. Bunu daha önce azınlığın imamlarının maaşlarını devlet ödüyor diyerek yapmaya çalıştı. Tabi burada amaç devletin atayacağı imamlarla camilerimize de girmek, kontrol etmekti. Şimdi de farklı bir yolla bunu yapmaya çalışıyor. Yasaya göre müftülük dairesinin kullanımı için veya inşası için veya müftüye konut sağlanması için bir vakıf malı, taşınmazı Eğitim ve Din İşleri Bakanlığının kullanımına tahsis edilebilir deniyor. Zaten atanmış idarelerle vakıflarımız devlet kontrolünde, bu yeni düzenlemeyle tamamen devletin eline geçmesinin yolu açılıyor. Türk azınlık Müftülük için devletten ne maaş ne araba ne koruma ne de konut istiyor. Azınlık hakkı olanı, uluslararası anlaşmalarla ona verilmiş vakıflarını, vakıf idarelerini istiyor. Müftüsünü, imamını kendi seçmek istiyor. Çünkü bu hak verilmiş bize. Biz hakkımızı istiyoruz.
GÜNDEM: Bahsettiğiniz 2021 yılında yayınlanan raporda, Batı Trakya'daki var olan camilerin tamiratı, izinleri ve tapuları ile alakalı birçok yasal ve bürokratik sorunun da yeni düzenlemelerle giderildiğinden bahsediliyor.
Müftü İbrahim ŞERİF: Daha önce de dile getirdiğim gibi bu rapor, yeni müftülük yasasının taslağı dahi kamuoyuna açıklanmadan yayınlanmış. Yani her şey önceden devletin mutfağında hazırlanmış. Böyle olunca bunun gerçekleri yansıtması düşünülebilir mi? Bu rapordan Küçük Davutlu Camiinde kapının önüne tutuşturulmuş tenekeden bir sundurma için kesilen 100 bin euro cezadan ya da yıkılmaya yüz tutmuş Hamitli Camiinden veya minare inşaat izni verilmeyen camilerimizden bahsetmesini beklemek hayalcilik olur. Nitekim Atina'da çok ince hesaplarla masa başında yazılıp çizilen bu raporun, azınlık insanının acılarını, yaşadığı sıkıntıları yazması mümkün değildir.
GÜNDEM: Yasanın öngördüğü müftü adaylarının belirlenme prosedürü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Müftü İbrahim ŞERİF: Yine bu yasayla kanunlaştı ama aynı şey 2021'deki raporda da yazılmış. Deniyor ki bu yeni düzenlemeyle Müftülük makamının prestiji arttırılıyor. Buna üzülerek tebessüm ettim. Müftülük makamının bu kadar alaya alındığı bir yasa var mıdır acaba? Nitekim bahsi geçen istişare kurulunun belirlenmesi aşamasında atanmış müftü naibine lotaryacılık yaptırılıyor. Kanun müftülük meselesinde çözülmesi gereken esas sorunları görmezden gelirken, istişare kurulu üyelerinin seçimi için kuranın nasıl yapılacağını, lotarya torbasının nasıl karıştırılacağını bile söylüyor. Atanmış müftü naibinin lotaryayla belirlediği istişare kurulu tarafından önerilen müftünün mü prestiji yüksek olacak? Yine istişare kurulunun yapısına baktığımızda, atanmışlardan oluşan bir kurul. Bir bölümü atanmış din görevlileri siciline kayıtlı imamlardan oluşacak. Ben bu kadar kayıtlı imam var mıdır merak ediyorum açıkçası. Yine Selanik'teki üniversitenin İslam dini uzmanlarının da bu kurulda yer alacağından bahsediliyor. Ancak bunlar azınlık üyesi mi olacak? Yoksa mesleki açıdan İslam dini eğitimi almış Ortodoks-Yunanlılar da bu listede olabilecek midir? Bu net değil. Sonuç olarak bu kurul atanmış devlet memurlarından oluşacağı için Batı Trakya Türk azınlığının beklentilerini karşılayacak bir danışma meclisi olmaktan çok uzaktır. Atina Antlaşması gereğince Müftünün azınlık tarafından seçilmesi gerekir. Yunanistan bu yasayla, bu yükümlülüğünü yerine getiriyormuş gibi görünmek için bu istişare kurulunu, yaptığı hukuksuzluğa bir meşrulaştırma aracı olarak belirlemiştir.
GÜNDEM: Son olarak yeni düzenlemenin azınlık için ve müftülük sorununun kapsayıcı bir şekilde çözülmesi için çıkarıldığı dillendirildi. Yasa azınlığın talepleri ile ne ölçüde bağdaşıyor?
Müftü İbrahim ŞERİF: Bu sorunuza en iyi cevap aslında yine şu kâhin raporun önsöz kısmında veriliyor. Burada dini alanda yapılan bu hizmetlerin Helenizm'in dini kimliğine hizmet amacıyla yapıldığı ifade ediliyor. Burada şunu belirtmekte fayda var. Müftülük meselesini de Türk azınlığın diğer meseleleri gibi kimlik ve Türklük meselemizden ayrı düşünmek mümkün değil. Bakın müftülük konusunda uluslararası antlaşmaların öngördüğü şekilde azınlık müftü seçimi istiyor. Bu yasa bu hakkı tanımamak için düzenlemeler getiriyor. Ancak bununla birlikte Müftülüklerde Türkçe konuşma yasağını da getiriyor. Azınlık için çıkarıyoruz dedikleri yasa bu. Peki Yunanistan söyleyemese de kabul ettiği, tanıdığı azınlığın dili ne? Türkçe. Yani mesele eninde sonunda dönüp dolaşıp kimliğimize, Türklüğümüze, dilimize geliyor. Bu yüzden bu yasanın da bizim kimliğimizi, inançlarımızı, toplumsal yapımızı göz önünde bulundurularak akdedilmiş uluslararası antlaşmaları temel almayan hiçbir yasa, azınlığa danışılmadan azınlığa rağmen çıkarılan hiçbir yasa samimi değildir ve bu soruna çözüm getiremez. Çözüm için düzenlemenin azınlık için yapılması gerekir, devletin milli politikasına hizmet için değil. Tabi burada altının kalın bir çizgiyle çizilmesi gereken bir husustan ayrıca bahsetmek gerekir. Bu yasa mecliste oylanırken PASOK - KİNAL Partisinin iki azınlık milletvekili kabul oyu vermiştir. İnsanın içine ister istemez bir şüphe düşüyor. Azınlığın içinden seçilmiş milletvekilleri azınlığa rağmen bu yasaya nasıl evet derler? Bunlar iyice düşünülmesi ve tartışılması gereken hususlar. Yıllar önce "240 İmam Yasası" denilen bir yasa da azınlığın seçtiği vekil tarafından teklif edilmişti. Bugün bu yasanın toplumumuza vermiş olduğu zararlar ortadadır. Bunun için azınlığımızın antlaşmalarla belirlenmiş haklarımıza dört elle sarılması gerekir.